Obsesif Kompulsif Bozukluk Tedavisi
Obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde bilişsel davranışçı psikoterapi ve serotonin gerialım inhibitörü ilaçlar, tedavinin ana unsurudurlar.
OKB tedavisinde ilaçlara %40-60 oranında iyi yanıt verilir ve nüksü önlemek için etkili dozda, ortalama 2 yıl kullanmak gerekir. İlaç kullanımında ilk tercih klomipramin (Anafranil)’ dir. Trisiklik antidepresan grubunda yer alan klomipramin, noradrenalin ve serotonin gerialımına sebep olarak etki gösterir. Klomipramin kardiyak yan etkileri, sedasyona yol açabilmesi, göz tansiyonunu yükseltmesi, idrar tutukluğu yapabilmesi gibi ciddi yan etkileri sebebiyle yakın takip gerektirir.
Paroksetin, fluvoksamin, fluoksetin, sertralin, sitalopram gibi selektif serotonin gerialım inhibitörü olan yeni nesil antidepresan ilaçlar yan etkilerinin azlığı nedeniyle obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde tercih edilir olmuştur ve güvenle kullanılmaktadır.
OKB tedavisinde, tedaviye yanıtsızlık önemli bir sorundur. Her hangi bir selektif serotonin gerialım inhibitörüne olumlu yanıt alınamadığında ilaç değişimi uygun olur. %20 vaka ikinci bir ilaca olumlu yanıt vermektedir.
İlaç başarısızlığından söz etmek için, birisi mutlaka klomipramin olmak üzere en az 3 farklı ilaç, farklı dönemlerde, etkin doz ve yeterli süre kullanılmasına rağmen tedaviye cevap alınmamış olmalıdır.
Tek ilaca yeterli yanıt alınamadığında biri klomipramin olmak üzere herhangi bir serotonin gerialım inhibitörü birlikte kullanılabilir ya da atipik antipsikotikler, klonazepam, buspiron, lityum, pindolol, trazodon tedaviye eklenebilir. Venlafaksin ve mirtazapin de etkili ilaçlardır.
Psikoterapi, OKB tedavisinde kesinlikle ihmal edilmemelidir. Özellikle bilişsel davranışçı terapi, tek başına tedavide etkin bir rol oynadığı gibi, ilaç tedavileri ile kombine uygulamada tedavi yüzdesi artmakta, nüksler azalmaktadır.
Obsesif Kompulsif Bozuklukta Psikoterapi:
OKB’ de çoğu hastada obsesyon ve kompulsiyonlar birlikte bulunur. Kompulsiyonlar, büyülü-sihirli bir düşünce biçiminin sonucudur ve kişiyi ya da yakınlarını, sevdiklerini kötülüklerden, felaketlerden koruma amacını taşır. Hasta sürekli zihinsel ritüellerle meşguldür.
Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde, öncelikle bilişsel davranışçı terapilerin yanısıra psikodinamik terapilerin ve eğitim, danışma gibi destekleyici tedavilerin büyük önemi vardır.
Mikrop kapma, hastalanma gibi herkesin aklına gelebilecek düşünceler, OKB’ li hastalarda koşullanma yoluyla anksiyete yaratır ve birey bu düşüncelerden korkmaya başlar. Yoğun anksiyete oluşturan düşünceler zihinden uzaklaştırılamadığında ve düşünce kontrol edilemediğinde, kişi kapı kolları gibi mikrop kapacağını düşündüğü yerlere dokunmaktan kaçınır, başkalarına dokunmaz vs. Bu kaçınma davranışları anksiyeteyi azaltarak pekiştirici rolü oynar. Bu yeterli olmadığında sık sık el yıkama, saatlerce banyo yapma gibi kompulsif davranışlar geliştirilir. Bu da yine olumlu pekiştireç rolü oynayarak kompulsif davranışı arttırır. Hasta bir kısır döngü içine girer. Bu yaklaşım OKB’ li hastanın tedavisinde davranış terapisinin temelini oluşturur.
Obsesif kompulsif bozukluk bir çeşit “düşünce fobisi” dir. Düşüncelerden kaçmak, nesnelerden kaçmaktan çok daha zordur. Çocuğuna zarar verme düşünceleriyle dolu bir anneyi ele alalım. Anne büyük olasılıkla düşünceleriyle baş edemeyecek ve çocuğunu kucağına almama, evde kesici-delici aletleri saklama gibi stratejiler geliştirmek zorunda kalacaktır.
Fobi tedavilerinde, fobi nesnesini (örneğin, köpek) korkulan sonuçlar oluşmayacak biçimde tekrarlayıcı olarak kişiyle karşı karşıya getirme uygulanır. OKB tedavisinde de, davranışçı terapide kişinin anksiyete yaratan düşüncesi ile ardarda yüzleşmesi sağlanır. Amaç kaygı verici düşünceye alıştırmaktır. Yeterli sıklık ve yeterli süredeki alıştırmalar zaman içinde hastanın obsesif düşüncelerini, kaçınma davranışına girmeden tolere etmesini sağlar.
OKB’ li hastalarda bilişsel hatalar da vardır ve bu, bazı düşüncelerin tehlikeli olarak algılanmasını sağlar. Düşünce içeriği ile ilgili yorum sadece tehdit ve tehlike ise yoğun bir anksiyete oluşturur. Obsesif tabloda, düşüncenin oluşturacağı zarardan kişi doğrudan kendini sorumlu tutar. Sorumluluk, bireyde huzursuzluk ve kaygı oluştururken, yansızlaştırma çabalarıyla gerginlik azaltılmaya çalışılır. Bilişsel modelde, OKB kliniğinin oluşması için zorlayıcı düşüncelerin mutlaka sorumluluk yüklemesine, sorumluluğun da derinlerdeki kural ve tutumların oluşturduğu ara inançlardan kaynaklandığına inanılır. “Bir eylemi düşünmekle, o eylemi yapmak aynıdır”, “Bir şeyi düşünmek, o şeyin olmasını istemek demektir”, “Kötü düşünceyi etkisiz hale getirmek için mücadele etmemek, oluşacak zararı istemek anlamına gelir” gibi düşünceler OKB’ li hastaların tipik ara inançlarıdır.
Somut bir örnekle açıklarsak, çocuğuna zarar verme obsesyonuna sahip bir anne, gerekli önlemleri almadığı takdirde çocuğuna zarar verme riski olduğuna inanır. Bundan dolayı da çocuğunu kucağına almaz, bıçak, makas gibi aletleri kilit altında tutar, evde çocukla yalnız kalmaz. Ayrıca çocuğa zarar verme düşüncesi aklına geldiğinde yapacağı kötülüğü engellemeye yönelik, “10 kez arka arkaya ben çocuğumu seviyorum” cümlesini tekrarlama veya “15 dakika ellerini yıkama” gibi çok farklı kompulsiyonlar geliştirebilir.
Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde bilişsel terapi, zorlayıcı düşüncelerin sorumluluk algısını harekete geçirmemesini hedefler. Sorumluluk algılanmadığında, yansızlaştırma çabalarına girilmeyecek, böylelikle hastalığın devamı önlenecektir.
Bilişsel terapi ile kötü bir düşüncenin kötü bir sonuca neden olacağına dair düşünce-eylem kaynaşmaları, artmış sorumluluk, düşüncenin kontrol edilebilirliğine ilişkin inanç, mükemmeliyetçilik, abartılı tehdit algısı, belirsizliğe tahammülsüzlük gibi inanış alanları üzerinde çalışılır.
Bilişsel terapiler, davranışçı terapilere göre obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde hafif üstün bulunmuştur.
Üzerine gitme ve tepki engellemeye dayalı davranışçı terapiler ile obsesif düşüncelerin tehdit algısını ve sorumluluk algısını azaltma odaklı bilişsel terapiler, OKB tedavisinde en etkili psikoterapi yöntemleridir.
Obsesif kompulsif bozukluk tedavisinde, ailenin eğitimine ve aile üyelerinin hastanın ritüellerine ortak olarak, hastalığı beslememelerine kesinlikle önem verilir. Örneğin, “evden çıkarken kapıyı kilitledim değil mi?”, “tokalaştığımız komşudan bana hastalık bulaşmaz değil mi?” gibi sorulara cevap vermemek en doğru yaklaşımdır.
Obsesif kompulsif bozuklukta psikoterapi uygulamalarında psikanalitik yaklaşımın da yeri vardır. Klasik psikanalitik kurama göre obsesif kompulsif hastalar anal döneme saplanmışlardır ve anal kişilik özellikleri gösterirler. Anal dönemdeki, dışkı ve idrarı tutma ve boşaltma gibi karşıt iki yetiyi kullanabilme durumu, OKB’ li hastaların her istek, düşünce ve eğilimin bir olumlu, bir de olumsuz yönlerini barındırmalarına benzer. Burada karşıt düşüncelerin baskısına karşı, bir denetim çabası söz konusudur. Kişi, içinden gelen ancak kabul edemediği ve olumsuz etkiler doğuracağına inandığı düşünce ve eğilimlere karşı sürekli bir savaş vermektedir. Bunlara bastırma, karşıt tepki oluşturma ve yapma bozma düzenekleri de devreye girerse OKB oluşur. Örneğin, el yıkama kompulsiyonunda, ellerini kirlenmiş olarak algılayan birey, yapma-bozma düzeneğiyle ellerini defalarca ve dakikalarca yıkayarak, kirlenme duygusunu gidermektedir. Kirlilik düşüncesi, tümden bilinçdışında ve süperego ile ilgili bir suçluluk duygusuna bağlı ise kişi ellerini ne kadar yıkarsa yıkasın, temizlenmiş olma hissini alamayacak ve hastalık devam edecektir. Psikodinamik ve psikanalitik terapiler buna yönelerek obsesif kompulsif bozukluğu tedavi etmeyi hedeflerler.
Obsesif kompulsif bozukluk tedavi edilebilir bir hastalıktır. Antalya psikoterapi ve Antalya psikiyatri olarak hedefimiz psikoterapi uygulamalarıyla kalıcı çözümü sağlamaktır.
Obsesif Kompulsif Bozukluk Tedavisi Antalya, Antalya Psikoterapi, Antalya Psikiyatri Merkezi.