Sosyal Fobi
Sosyal anksiyete bozukluğu olarak da isimlendirilen sosyal fobi ilk kez 1980 yılında psikiyatrik sınıflamalara girmiştir.
Uzun yıllar normal bir kişilik özelliği ve aşırı utangaçlık olarak ele alınan sosyal fobi ihmal edilmiştir. Sosyal fobi şöyle bir klasik örnekle anlatılır. “Bir odaya giriyorsunuz ve orada ailenizden ve arkadaşlarınızdan birçok kişiyi görüyorsunuz. Bir an üzerinize baktığınızda üzerinize hiçbir şey giymediğinizi fark ediyorsunuz”. Bu durumda duyacağınız hisler, sosyal fobili kişilerin sıradan bir toplumsal durumla karşılaştıklarında hissettikleri ile aynıdır.
Sosyal fobili kişilerin genel yerlerde yemek yerken, ortak kullanılan bir tuvalete girerken, başkalarının yanında telefonda konuşurken, başkalarının yanında yazı yazar ya da imza atarken duydukları aşağılanmışlık ve utanç duyguları, bunun getirdiği korkuyu yüreklerinde hissetmeleri, sizin kalabalık bir ortamda çırılçıplak kalmanıza benzer kötü hisleri yaşamanız gibidir.
Sosyal fobide bireyler toplumsal ortamlarda sürekli yargılanma kaygısı taşırlar ve mahcup ya da rezil olacakları korkusu içindedirler. Bundan dolayı da başkalarıyla etkileşim gerektiren her durumdan olabildiğince uzak durmaya çalışırlar. Birbirleriyle konuşurken ellerinin ya da seslerinin titreyeceği, bundan dolayı da başkaları tarafından zayıf, beceriksiz, aptal gibi algılanacakları inançları yerleşmiştir.
Hipokrat yaklaşık 2400 yıl önce, sosyal fobili kişileri “utangaç, ürkek, kuşkulu, gözlerinin üzerindeki şapkası nedeniyle ne kimseyi görebilir, ne de başkaları tarafından görülebilir, topluluk içine çıkamaz, istismara uğramaktan, küçük düşmekten, sesine, el-kol hareketlerine sahip olamamaktan korkar” gibi tanımlarla tarif etmektedi
Sosyal anksiyete bozukluğu ya da sosyal fobi diyebilmek için kişi korkusunun anlamsız ya da aşırı olduğunun farkında olmalı fakat engelleyememelidir. Şiirini ezberleyemediği için okulda arkadaşlarının önünde kürsüye çıkmaktan duyulan korku, sosyal fobi değildir.
Sosyal fobide korkulan durumla karşılaşma, panik atağına gidecek kadar yoğun anksiyete yaşatabilir ve çarpıntı, titreme, terleme, yüz kızarması, karın ağrısı, ağız kuruması, idrara çıkma hissi gibi bedensel belirtilere yol açar.
Sosyal fobili danışanlarımızda eleştirilmeye, olumsuz değerlendirilmeye, olumsuz değerlendirilmeye, reddedilmeye aşırı duyarlılık vardır. Bu bireyler haklarını savunmada güçlük çekerler, özsaygıları düşüktür, aşağılık duyguları benliklerinde hâkimdir.
Sosyal fobi toplumsal becerilerde yetersizliğe yol açtığından, sınıf içi katılımları engellediğinden, karşı cinsle ilişkileri zayıflattığından gerek mesleki, gerek okul başarısı gerekse karşı cinsle ilişkilerde olumsuz etkilere yol açar. Birçok kişi aile ortamının dar kapsamı dışına çıkamaz.
Sosyal anksiyete bozukluğunda en sık toplum önünde konuşma, yabancılarla tanışma, gruplara katılma, toplum içinde yeme-içme, toplum önünde müzik aleti çalma, şarkı söyleme, rol yapma, karşıt fikirler öne sürme, test edilme, genel tuvaletleri kullanma korkuları görülür. İlgi odağı olma, birilerinin oturduğu odaya veya ortama girme, tanımadığı birinin gözlerinin içine bakma, alınan bir malı iade etme, ısrarlı bir satıcıya karşı koyma, izlenirken çalışma, sunum yapma gibi durumlarda duyulan korkular da sosyal fobide sıklıkla rastlanır. Karşı cinsle konuşma, romantik ilişkilere girme çok zordur. Bu kişiler genelde evlenemezler.
Genç, bekâr, kadın cinsiyet, eğitim ve gelir düzeyi düşük gruplarda sosyal fobiye daha sık rastlanmaktadır. Ortalama 15 yaşında başlayan hastalık 20 yıl kadar sürer. Kadın/erkek oranı 3/2 iken, tedaviye başvurum eşittir. Bunda kadınlara atfedilen utangaç ve pasif rolün etkisi olduğuna inanılmaktadır.
Sosyal fobi gelişiminde çocuk yetiştirme tarzının, ebeveyn modelinin, aile içindeki sınırlı sosyal aktivenin büyük rolü vardır.
Sosyal fobi çok dikkate alınmayan, tedaviye başvurum oranı düşük bir anksiyete bozukluğu olmasına rağmen, sosyal ve mesleki alanda getirdiği yeti kaybı, yaşam kalitesini azaltması, alkol ve uyuşturucu madde kullanımını arttırması, intihar riskini yükseltmesi bakımından ciddi bir sorundur.
Amerika, İngiltere, ve ispanya’ da ortak yürütülen bir çalışmada yaşam boyu görülme sıklığı %2-15 arasında saptanmıştır. Hemen hemen tüm ülkelerde grup önünde konuşma yapmak, yabancılarla tanışmak ve başkalarının önünde yemek yemek ilk üçte görülen korkulardır. Doğu Asya kültürlerinde en az görülme oranına sahiptir. Kore, Japonya ve Tayvan bu konuda başı çeken ülkelerdir.
Sosyal fobiye çoğu kez başka psikiyatrik bozukluklar da eşlik eder. Başlama yaşı ne kadar küçük olursa yandaş psikiyatrik tanı olasılığı da artmaktadır. Basit fobi, agorafobi, alkol kötüye kullanımı, depresyon, madde kötüye kullanımı, distimi, obsesif kompulsif bozukluk, bipolar bozukluk, panik bozukluğu, sosyal fobiye eşlik edebilir. %30 vakada sosyal fobi yalın olarak bulunur.
En az bir, kişilik bozukluğu %60-70 oranında sosyal fobiye eşlik eder. Kaçıngan kişilik bozukluğu en sık görülenidir.
Liebowitz Sosyal Anksiyete Ölçeği, korku ve kaçınma davranışının sosyal ilişki ve performansa etkisini değerlendiren, sosyal anksiyete bozukluğuna yönelik en spesifik testtir. Kısa Sosyal Fobi Ölçeği, Korku Soru Formu, Sosyal Etkileşim Anksiyetesi Ölçeği gibi test ve değerlendirme araçları da tanı ve tedaviyi yönlendirme de önemli yer tutar.
Antalya merkezindeki Antalya Psikiyatri ve Antalya Psikoterapi kliniği olarak okul başarınızı, mesleki kariyerinizi ve karşı cinsle duygusal ilişkilerinizi engelleyen sosyal fobinizi bireysel terapi, grup terapisi ve hipnoz/hipnoterapi uygulamalarımızla kısa sürede tedavi edebiliriz.
Antalya Psikiyatri.
Antalya Psikoterapi, Lara/Muratpaşa.