Depresyonun Psikolojik Tedavisi
Depresyon günlük depresif duygular ve geçici hüzün gibi yaşantısal hayal kırıklıklarına karşı gelişen uyum çabalarından, tüm yaşamı siyah bir örtü ile kaplayan karanlık bir ruh haline kadar değişen bir yelpazede dağılan ciddi bir psikiyatrik hastalıktır.
Depresyon tedavisinin psikolojik araçları olarak destekleyici terapiler, farklı psikoterapi yöntemleri ve hasta ile ailenin eğitimi kullanılır. Bu tedaviler depresyonun psikososyal tedavileridir.
Depresyonun psikososyal tedavisinde ilk basamak terapistin hasta ile işbirliği yaparak empati kurduğu ve hastanın güvenini kazandığı destekleyici ilişkidir. Bu destekleyici psikoterapi adını alır. Destekleyici psikoterapide hastanın kendine ya da başkalarına karşı olan yıkıcı duyguları frenlenmeye çalışılır, hasta hastalığı ve tedavisi hakkında bilgilendirilerek, iyileşme için makul bir süre belirlenir. Çevresindeki kişilerin hastayı desteklemesini sağlayacak, hastanın dış dünya ile ilişkisini arttıracak tedbirler alınır. Hastaya başarı duygusunu yaşatacak küçük girişimler tedaviye hızlı bir ivme kazandırabilir.
Depresyon tedavisinde kullanılan psikolojik tedavilerde yer alan özel psikoterapi yöntemleri ise şunlardır.
Depresyon Tedavisinde Psikanalitik Yönelimli Tedavi:
Burada hedef bilinç dışı çatışmayı bilinç alanına getirerek, benliğin denetimine girmesini sağlamaktır. Belirtileri düzeltme yerine bilinç dış çatışmaların getirdiği kişilik yapısını değiştirerek köklü tedaviyi elde etmek amaçlanır. Birkaç yıla dağılan uzun bir tedavidir.
Psikanalitik tedavilerde hasta-terapist ilişkisi, hastanın şimdiki ve geçmişteki önemli ilişkilerini değerlendirmek ve onları hastaya yeniden yaşatmak için kullanılır. Burada hasta hekim ilişkisinin niteliği önem kazanmakta, psikoterapi sürecinde eski tür ilişkilerden farklı deneyimler yaşandığı takdirde, düzeltici duygusal yaşantı dediğimiz tedavi edici etki ortaya çıkmaktadır.
Depresyonda psikanalitik çalışmalar, erken çocukluk döneminde yaşanılan insan ilişkilerindeki sorunlara odaklanır. Çünkü buradaki kayıp ya da hayal kırıklıkları depresyona zemin hazırlamaktadır.
Psikoterapi sürecinde başlangıçta hastanın övgü almak ve eleştiriden kaçmak için örnek bir hasta rolüne girmesi, ilerleyen dönemlerde aktarım sorunları ortaya çıkarak, terapiste aşırı bağlanmanın karşılığını alamama saplantısıyla öfke patlamaları, depresyon belirtilerinin ağırlaşması ve terapiyi bırakma eğilimi görülebilmektedir. Psikoterapist sıcak ve cesaretlendirici olmalı, ancak terapinin de iyileşmenin de asıl yükünün hastanın omuzlarında olduğu vurgulanarak, her şeyi terapistten bekleme kolaycılığına kaçılmaması belirtilmelidir.
Depresyonun psikodinamik tedavisinde verilmesi gereken odak noktası yaşanan şeyle, yapılan şey arasında kesin bir ayırım yapılmasıdır. Hissettiğimizden farklı şekilde davranmanın mümkün olduğu, harekete geçmeden önce muhakeme yürüterek davranışlar üzerinde kontrol sahibi olmak gerektiği terapi boyunca çalışılacaktır. Bu sayede hasta önceden ürktüğü, kaçtığı duygu, hayal, dürtü ve düşüncelerini daha fazla kabullenip, hoş görecek, kontrolüne alacaktır.
Hayatın erken dönemlerinde değişik savunmalarla kaçınılmış, fakat çaresizlik ve benlik saygısında azalmaya yol açmış durumlar depresyon nedeni olabilmektedir. Psikoterapi sürecinde bu anılar canlandırılacak, terapistin, hastanın tüm dürtü, arzu ve düşüncelerini kabullenen tutumu, katı anne babanın yerine geçerek ılımlı bir hava yaratacak, bu sayede üstbenlik yumuşatılarak daha işlevsel bir süperego oluşacaktır. Yersiz kısıtlamalarda kurtulan hasta yeni açılımlar için cesaret duyacak, saldırganlığı benliğe yönelten düşünce sistemi değişecek, suçluluk duyguları azalacaktır. Bu da doğal olarak depresyon tedavisini getirecektir.
Psikanalitik tedavinin günümüzde uygulanan daha hızlı ve pratik formu olan kısa süreli dinamik terapi terapistin daha aktif rol alarak yüzleştirici ve yönlendirici olduğu, içgörü kazandırmayı hedefleyen, karakter özelliklerinden çok davranışlara, belirtilere ve günlük işlevlere yönelik bir terapi yöntemidir. Depresyon tedavisinde yaygın biçimde kullanılmakta, başarılı sonuçlara imza atmaktadır.
Depresyonun Bilişsel Tedavisi:
Bilişsel terapi ile çarpıtılmış bilişler ve bunların altında yatan şemalar tanınmaya ve düzeltilmeye çalışılır. Depresyon tedavisinin başlarında hastanın bilişsel becerilere katılma kapasitesi oldukça zayıf olduğundan faaliyet düzeyini arttırmak için davranışsal teknikler de kullanılabilir.
Depresyonun bilişsel tedavisi ortalama 12-20 seansı içerir. Özel sorunların tanımlanması, öncelikli problemler ve umutsuzluğu azaltma ilk amaçlardır. Bunu biliş ve duygu arasındaki ilişkiyi gösterme ve hastayı sosyalleştirme izler.
Bilişsel terapi ‘’şimdi’’ odaklıdır. Her seansta özel gündem maddeleri düzenlenir. Önceki seans gözden geçirilir. Hastayı üzen ya da açıklanması gereken konular ile ilgili geri bildirim alınır. Yeni ev ödevleri ile seans sonlandırılır.
Terapide amaç hastaya konferans vermek, akıl öğretmek değil, direkt sorularla hastanın duygu ve peşin hükümlerini ortaya koymasına yardımcı olmaktır. Ortaya çıkan fikirler terapist tarafından yorumlanır. Hastanın düşüncelerinin bozukluğunu ikna etmeye çalışmak, onların yanlışlığını vurgulamak çözüm değildir. Tedavinin ana prensibi hastanın düşüncelerinin doğru ya da yanlış yönlerini günlük yaşam pratiğinde mantıklı biçimde gözden geçirmeye, nesnelliğini ve geçerliliğini test etmeye teşvik etmektir.
Depresyon tedavisinde terapist sevecen, anlayışlı ve güven verici tutumuyla hastaya düzelme umudu aşılamalıdır. Belirtilere değil problemlere odaklanılır.
Düşüncelerin duyguları ürettiği psikoterapi süresince işlenecektir. Buna bir örnek verecek olursak; Gece pencerenizde bir tıkırtı, camda bir titreşim hissettiniz. Bunun bir hırsız olduğunu da, rüzgarın sesi olduğunu da düşünmeniz mümkündür. Hırsıza odaklandıysanız korkacak, uykunuz kaçacak, kalkıp silah arayacak, özetle alarm durumuna geçeceksiniz. Rüzgar sesi olarak düşündüğünüz de ise sakinleşerek uykuya dalacaksınız. Burada önemli olan düşünce ile gerçek arasındaki farkı objektif olarak ortaya koyabilmektir. Fırtınalı bir kış günü rüzgarın sesi ne kadar doğal ise, yaprağın kımıldamadığı bir yaz günü cama birinin dokunma ihtimali olabilir. Bunu hayatın her aşamasında görmeye çalışırsanız farklı düşüncelerden, değişik duygu ve davranışların ortaya çıkabildiğini tespit edebilirsiniz.
Otomatik düşüncelerin belirlenmesi, uyumsuz kabullenişlerin değiştirilmesi gibi ana konular da depresyon tedavisinde bilişsel terapi ile işlenecektir.
Ahlakçı değil pragmatist bir tedavi şekli olan bilişsel terapinin etkinliği oldukça yüksektir. Antidepresanların ya da psikoterapinin tek başına uygulanmasına göre, ilaç tedavisine kombine edildiğinde çok daha etkin olduğu hakkında fikir birliği vardır.
Depresyon Tedavisinde Kişilerarası Psikoterapi:
Kişilerarası psikoterapide birey ve psikososyal çevresi arasındaki etkileşim üzerinde durulur. Burada depresyon tamamen tıbbi bir model olarak ele alınarak belirti oluşumu, sosyal ve kişiler arası deneyimler ve sabit kişilik özellikleri çerçevesine değerlendirilir.
Depresyon tedavisine giderken kişilerarası psikoterapide iki amaç vardır. Bunlardan biri depresif belirtileri azaltmak ve benlik saygısını düzeltmek, ikincisi ise hastanın insan ilişkilerini geliştirmek ve sosyal uyumunu sağlamaktır.
12-16 haftalık bir süreyi kapsayan bu tedavi yönteminde terapist oldukça aktif olup, problem çözmeye odaklıdır. İlaçla düzelmeyen ya da ilaç alamayan hastalarda etkin bir tedavi seçeneği olan kişilerarası psikoterapi hastanın depresyonu kabullenmesini kolaylaştıracak eğitim, sosyal ve destekleyici tutumu içeren bütüncül bir yaklaşımdır.
Depresyonun Davranışçı Terapisi:
Depresyon tedavisinde davranışçı modelin amacı hastada olumlu yaşantıların geliştirilmesidir. Hastanın aktivite ve sosyal etkileşimlerinin arttırılması, bunların kalitesinin ve alanının değiştirilmesi bu tedavi kapsamındadır.
Depresyonlu bir hastada çevreye amaçsız bir tepkisellik vardır. Hastaların amaçlar ve amaca yönelik davranış yönünden eğitilmesi depresyonun davranışçı tedavisinde önemli bir adımdır. Tanımlanan her amaç, hastanın ihtiyaçları ile doğrudan ilişkili olmalıdır.
Bu tedavi sürecinde davranıştaki değişikliğin, düşünce ve duyguları çok güçlü şekilde etkilediği vurgulanır. Buna yönelik ev ödevleri ile kademeli biçimde amaca yönelik davranış değişimi sağlanmaya çalışılır. Davranış miktarının arttırılması ile motivasyon harekete geçirilir. Hastanın kendi kendisini ödüllendirmesi teşvik edilir.
Davranışsal terapi taktikleri, kişinin çevreyle zevk verici, doyum sağlayıcı etkileşimlerini arttırmaya, hoşnutsuzluk verenleri ise azaltmaya yöneliktir. Gevşeme eğitimleri anksiyeteyi azalttıklarından tedavi planının başında yer alır. Terapi ilerledikçe kendini öne sürme, olumsuz tepkilerini de ortaya koyabilme çalışmaları yapılacaktır.
Depresyonda Evlilik ve Aile Terapisi:
Evlilik ve aile problemleri, eşle güvenli bir ilişkiden yoksunluk, ebeveyn-çocuk-kardeş ilişkileri depresyon için önemli stresör kaynaklarıdır.
Etkin bir aile terapisi ile her bir aile üyesinin bireyselliği arttırılır, olgunlaşması sağlanır. Aile ya da evlilik terapisinin bireysel terapiye eklenmesi depresyon tedavisinin etkinliğini arttıracaktır.
Tedavinin can alıcı noktalarından biri üyelerin kendini değiştirme çabalarına destek verirken, diğerini değiştirme çabasına dur demektir. Herkes, bir diğerinin farklı ihtiyaç ve nedenlerle farklı şekilde davranabildiğini özümsediğinde sorunların çözümü için büyük bir adım atılmış olur.
Ailenin depresyonu anlamasına yönelik ruhsal eğitim, ailenin depresyonla başa çıkma çabalarını arttırma, benlik saygısını azaltan aile etkileşimlerini düzeltme ve depresyonlu birey ile diğer aile üyeleri arasındaki yakınlaşmayı harekete geçirme aile terapisindeki dört ana hedeftir.
Problemlerin ortaya konması, her bir eşin bireysel ihtiyaç ve isteklerinin açıklanması, her bir aile üyesinin sorundaki rollerinin tanımlanması, iletişim ve etkileşim kalıplarının anlaşılması, karşılıklılığın arttırılması, zorlanma ve suçlamanın azaltılması evlilik ve aile terapilerinde işlenmesi gereken konulardır.
Depresyon Hakkında Hasta ve Ailenin Eğitimi:
Akut dönemi takiben hastaya, hastalık ve tedavi hakkında ayrıntılı bilgi verilmelidir. Hastaların anlayabileceği dilde yazılmış, depresyonla ilgili tıp dışı kitapların okunması faydalıdır. Hasta grup toplantılarından da yarar görür.
Aile görüşmelerinde ise hastalığın kendilerinden kaynaklanmadığı, ancak tedavi için kendilerinin önemli olduğu belirtilmeli, aile üyelerinin yakın desteği sağlanmalıdır. Aile üyeleri hastanın ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken kendi ihtiyaçlarını unutmamalı, ihmal etmemelidir.
Hasta, duyguları hakkında ailesiyle konuşmaya teşvik edilmelidir.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Depresyon Tedavi Kliniği, Lara/Muratpaşa/Antalya.
Psikoterapi Uzmanı ve Psikiyatrist Emine Filiz Uluhan.