Şizofrenide Klinik Seyir ve Sonlanma
Şizofreninin nasıl bir seyir izleyeceği, tedavinin ne derecede başarılı olacağı, hastalığın nasıl sonlanacağı hakkında kesin bilgi vermek mümkün değildir. Ancak hastalığın nasıl, ne zaman, neden ve nerede oluştuğu hakkındaki bilgiler bazı ipuçları yakalamamızı sağlar.
Bugün için bildiğimiz, şizofreninin biyolojik temelli bir hastalık olduğu, biyolojik eğilimin çevresel veya psikososyal bir stres etkeniyle etkileşime girdiğinde hastalığın tetiklendiğidir. Güçlü bir genetik yatkınlık şizofrenide büyük bir etkendir. Şizofreni hastası olan biriyle ne kadar ortak gene sahipseniz hastalığa yakalanma riskiniz o derece yüksektir.
Şizofreninin prognozunu, yani geleceğini bilebilmek için bazı belirti kümelerine bakılır. Bir şizofreni hastası sosyal hayata uyum gösteremiyor, parasal konularda işlevsizlik gösteriyor, sık sık hastaneye yatma ihtiyacı doğuyor, antipsikotik ilaçlara zayıf cevap veriyor, bakım kurumları dışında yaşamakta zorlanıyorsa kötü prognoz olarak değerlendirilir. Sosyal yaşamda uyum gösteren, para yönetimini becerebilen, nadiren hastaneye yatma ihtiyacı doğan, ilaç tedavisine iyi yanıt veren, bağımsız yaşayabilen hastalar ise iyi prognoz kriterleridir.
Hastalığın her kötüleşme evresinden sonra hasta çoğunlukla, psikotik krizden önce sahip olduğu işlevsellik düzeyinden daha düşük bir seviyeye sahip olacaktır. Bu nedenle hastanın iyi olduğu dönemlerde tedavi optimum düzeyde sağlanmalı, mevcut iyilik halinin korunması için elden gelen her şey yapılmalıdır. Peş peşe gelen her dekompansasyon ile beraber, geçmişte işe yarayan tedavi müdahalelerinin etkili olmama şansı artar veya etkili olmaları için gereken süre uzar.
Ön belirti dediğimiz prodromal semptomlar hastanın geleceği hakkında önemli ipuçları verirler. Hastalığın başlangıcında birkaç hafta ya da ay içinde yavaş yavaş farkına varılan yeni ve alışılmadık hisler, algılar, fikirler ve hareketler mevcuttur. Aile bireyleri ve yakın çevre bir şeylerin yolunda gitmediğini fark edebilir. Bu dönemde hasta açıkça psikotik değildir. Yaklaşık 1-3 ay süren bu evrede algılanan duyusal ve algısal değişiklikleri garip veya egoya yabancı olarak tarifleyen hastalarda klinik seyir ve hastalığın sonlanışı daha iyi olacaktır. Kısa bir prodromun ardından dramatik bir psikotik döneme giren hastalar çoğunlukla antipsikotik ilaç tedavisine hızlı yanıt verirler ki bunların da prognozu genelde iyidir. Alevli bir psikotik atak dönemi sinsice, kendini çok hissettirmeden gelen bir epizota göre daha iyi huyludur. Uyku düzenlerinde ciddi bozulmalar yaşayan hastalarda da klinik gidiş ve sonlanış daha iyidir.
Altı aydan uzun süren ve normal algılanan prodromal dönem, şüphecilik ve tuhaf hareketler ile seyreden sinsi bir başlangıç, geri çekilmenin, pasivitenin ve otizmin baskın negatif semptomlarının bulunması ise kötü prognoza işarettir.
İyi seyir yaşayan şizofrenlerin birçoğu psikotik atak sırasında şüphecilik, korkutucu inanç, halüsinasyonlar gibi alışılmadık algı ve bilişsel düzensizlikleri neden yaşadıkları sorusuna makul cevaplar ararlar.
Açık psikoz esnasında veya hemen sonrasında depresyon yaşayan hastaların da depresyon yaşamayanlara göre prognozları daha iyidir. İlk psikotik atak ne kadar erken yaşta olursa hastalığın kötüleşen ve kronik seyirli olma ihtimali yükselir. Antipsikotik ilaç tedavisine başlamada gecikme olduğunda da hastalık daha kötü bir seyir göstermektedir.
Stres etkenlerinin şizofrenideki rolü uzun yıllardır bilinmektedir. Yaşamla ağır bir stresörden dolayı psikoza giren hastaların prognozları daha iyidir. Bu stres etkenleri bir uçak kazası, sevilen bir yakının bir cinayete kurban gitmesi, yangın yaşamak, deprem yaşamak gibi hemen herkesin kahredici bulacağı bir facia ise şizofreninin daha ılımlı seyretmesi muhtemeldir. Askere gitmek, üniversiteye başlamak gibi stresörlerle başlayan şizofreniler ise bunlar kadar iyi seyirli olmayabilir. Şizofreninin geç başlangıcında görülen stres etkenlerinin başında bir yakının ölümü veya boşanmalar dikkati çekmektedir.
Hastalık öncesi okul, iş, aile ve arkadaş uyumu düşük kişilerin şizofreniye yakalanmaları halinde sorunlu bir hastalık geçirme olasılıkları yüksektir. Karakter yapıları şizoid ve şizotipal özellikler gösterenlerde de hastalık genelde kötü seyreder ve iyileşme göstermez.
Sosyoekonomik açıdan zayıf kişilerde şizofreniye daha sık rastlanır. Fakir, eğitimsiz hastaların iyileşmeleri çok daha güçtür.
Şizofreni tanısı konmuş kişilerde iki belirti grubu tanımlanmıştır. Pozitif ve negatif belirtiler olarak isimlendirilen belirti grupları hastalığın klinik gidişi ve sonlanışında fikir verebilmektedir. Negatif belirtiler duyarsızlık, motivasyon eksikliği ve duygusal körleşme üçlüsünden oluşur. Şiddetli sosyal izolasyon, ilgisizlik, duygusal sığlık, çevreden habersiz olmak ya da çevreyi önemsememek, saldırganlık, güvensizlik ve pasiflik, çaresizlik hissi ve depresif durum negatif belirtiler arasındadır. Halüsinasyonlar, hezeyanlar, düzensiz düşünme ve aşırı üretken konuşma, düşünce yayınlanması, düşünce sokma, coşkulu ve aşırı uyarılmış olma, akut sıkıntı hali ise pozitif belirtiler olarak tanımlanır.
Daha çok pozitif semptomlarla seyreden şizofreniform psikozlar, negatif belirtilerin hakim olduğu psikozlara göre daha iyi prognozludur.
Şizofreni formları arasında paranoid şizofreni tanısı konulanlar en uç şekilleri yaşarlar. Bunların birçoğu neredeyse tamamen iyileşirken, diğerleri hızla kötüleşmeye giderler.
Şizofreni hastalığının seyrinde ve sonlanışında en büyük rol oynayan etkenlerin başında ise ailenin hastaya yaklaşımı, hastalığı anlaması vardır. Sıkça eleştiren, hastanın hareketlerine aşırı duygusal müdahalelerde bulunan, birbirlerini kontrol etmeye çalışan, özsaygı, doyum ve gurur için birbirlerine aşırı şekilde bağımlı aileler hastalığın kötüleşmesine neden olur. Duygu dışa vurumu düşük, hastalık hakkında bilgili, ekonomik açıdan yeterli, herkesin birbirine kibar ve saygılı olduğu, barışçıl, üyelerin özgüvenlerinin birbirlerinden bağımsız, hastanın belirtilerini iyileştiremeyeceğini bilen ailelerde ise şizofreni daha ılımlı bir seyir izleyecektir.
Özetle, şizofreni karmaşık bir biyopsikososyal bir hastalıktır. Her hastanın sahip olduğu biyolojik, psikolojik ve sosyal parametreler hastalığın klinik gidişini, tedaviyi ve sonlanışı belirleyecektir.
Şizofreni Tanı ve Tedavisi, Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.
Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan.