Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi
1950’lerden itibaren en yaygın kullanılan terapilerden biri olan akılcı duygucu davranışçı terapi, Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi olarak da adlandırılmaktadır. Tarihin en etkili ikinci psikoterapisti sayılan Albert Ellis bu psikoterapi yönteminin kurucusudur.
Rasyonel ya da akılcı duygucu davranışçı terapide temel varsayım, insanların isteklerini veya arzularını mutlaklık içeren talebe dönüştürdüklerinden itibaren sorunların başladığıdır. Kişinin istediği şeyi, evren sağlamak zorunda değildir. Bu ayrımın farkında olan insanlar duygusal uyumu sağlamış olurlar. Yani uyum sağlamak, arzular ve gerçekler arasındaki ayrımı yapmaktan geçmektedir.
Albert Ellis, bu düşünce çerçevesinde, duygusal ve davranışsal değişikliği eyleme geçirmek için danışanların inanışlarını aktif bir şekilde değiştirmeye yönelmiştir. Bunun için de danışanı değişime ikna edebilecek her aktiviteyi kullanmayı önerir. Hayalleştirme, hipnoz, grup seansları, aile oturumları, mizah, psikoeğitim, kişilerarası destek, yazı ödevleri, şarkılar, davranışsal prova, maruz bırakma, metaforlar, benzetmeler ve katartik deneyimler bunlar arasında sayılabilir.
Ellis, kendi tedavisini önce Rasyonel Terapi olarak isimlendirmiş, daha sonra duyguların rolünü ön plana çıkarmak için Rasyonel Duygucu Terapi demiş, daha sonra da Akılcı ya da Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi olarak en doğru şeklini almıştır.
Akılcı Duygusal Davranış Terapisinin oluşumunda George Kelly’nin bireysel inşa terapisi kavramı yatar. Buna göre insanlar kaotik bir dünyaya düzen yaratma yetenekleri sayesinde evrim geçirmiş ve hayatta kalmışlardır. Dünyayı anlayabilme, zorluklarla başa çıkma ve hayatta kalma stratejilerinin geliştirilmesinde ilk adımdır. İnsanlar dünyayı yeterince anlayamayıp, uyumsuz davranışlarda ısrar ederek esnek hale gelemediklerinde psikolojik sorunlarla boğuşmaya başlamaktadır.
Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi, felsefe temellerinden diğer psikoterapi yöntemlerine göre daha fazla yararlanır. Bunlar;
1)Epistemoloji, yani bilme sanatı. Bilginin doğası, kaynağı ve kapsamı ile ilgilenen epistemoloji bilimsel yönteme bağlılığı ifade eder. Bilim her zaman sorgulayıcıdır. İnsanlar inanışlarını, şemalarını, algılarını, sıkı sıkıya bağlı oldukları doğrularını sorgulayıp, yanlış olabileceğini düşündüklerinde birçok sorun çözülecektir.
Otoriter epistemoloji ve narsistik epistemoloji ise burada patoloji noktası olabilir. Otoriter epistemolojide başta dini metinler ve din adamlarının, sonra da ebeveyn ve öğretmen gibi eğiticilerin her dediği kesin doğru olarak kabul edilmekte, narsistik epistemolojide ise ‘’ben diyorum, ben söylüyorum, ben istiyorum’’ gibi kendini yüceltmeye dayalı varsayımlara sıkı sıkıya tutunulmaktadır.
Oysa, nedir? niçin? soruları her zaman gündemde olmalı, olaylar arasındaki ilişki sorgulanmalıdır. Sorgulamaya devam etmek ve yeni kanıtlara açık olmak bireyin psikolojik sağlığına kavuşmasında büyük rol oynayacaktır.
2)Diyalektik, yani akıl yoluyla araştırma ve doğrulara ulaşma, düşünme sanatı. Birçok insan sadece sonuca odaklanır ve şayet sonuç hatalı ise duygusal sorunlar yaşar. ‘’Arkadaşım beni aramadı, sevseydi arardı, demek ki artık beni sevmiyor, ben sevilecek biri değilim’’ şeklindeki bir düşünme şeklinin olumsuz duygulara götürmemesi mümkün değildir. Rasyonel düşünmeyi başarır, mantıksal düşünme sanatını doğru kullanabilirsek aşırı rahatsızlık veren duygulara kapılmayız.
3)Etik değerleri de rasyonel duygucu davranışçı terapide kullanılan felsefi akımlarda kullanırız. Katı ve sorgulanamayan etik değerler, dayatılan mutlak doğrular ve yanlışlar diğer insanlara karşı düşmanlık ve hoşgörüsüzlüğün yanında bireyde suçluluk ve utanç duygularının oluşmasına sebep olmakta, anksiyete ve depresyona götürmektedir.
Psikoterapide kullandığımız temel etik prensip diğer insanları istismar etmenin ve onlara karşı zarar verici nitelikte hareket etmenin yanlış olduğudur. Fakat mutlak anlamda neyin doğru veya yanlış olduğu söylenemez. Katı, otoriter, dogmatik, mutlakiyetçi bir anlayış kesinlikle kabul edilemez.
Akılcı duygucu davranışçı terapide etik sistemin altın kuralı, diğer insanlara iyi örnek teşkil edecek şekilde hareket etmek, başkalarının nasıl davranmasını istiyorsak o şekilde hareket etmektir.
4)Etik hümanizm, yani kişinin kendisini ve başkalarını tam da oldukları gibi kabul etmek, yargılamamak.
5)Rasyonel duygucu davranışçı terapide hayatta kalma ve keyif alma olmak üzere iki temel değer vardır. Bireylerin daha rasyonel, daha esnek ve daha bilimsel düşünmeleri sağlanabilirse daha uzun ve mutlu bir yaşam elde edilebilir.
Bencillik sınırına varmadan kendi çıkarlarını bir miktar başkalarınınkinden üstte tutmak, toplumla sosyal ilişkiye girmek, sorumluluk almak, hoşgörülü olmak, esnek olmak, belirsizliklere tahammül gösterebilmek, kendini koşulsuz olarak kabul etmek, risk alabilmek, gerçekçi beklentilere sahip olmak, iş-aile gibi önemli bir şeye bağlılık göstermek, yüksek rahatsızlıklara karşı katlanabilmek (değiştirebileceğimiz kötü koşulları değiştirmek ve değiştiremeyecek olduklarımızı hoş görmeyi öğrenmek veya yakınmadan kabullenmek), öz sorumluluğunun bilincinde olmak bu değerler arasında sayılabilir.
6)Epikür’ün öğretilerine dayanan sorumlu bir hedonizm. Zevkin en büyük fayda olduğuna inanılsa da zevke ulaşmanın yolunu alçakgönüllülükle yaşamak, dünyanın işleyişine saygılı olarak kişinin arzularını elde etme sınırlarını bilmesi anlamına gelir. En büyük zevkin acıdan uzak durmak olarak kabul edilmesi ve basit bir yaşamı savunması ile klasik hedonizmden ayrılır. Alkol ya da uyuşturucu kullanımı gibi uzun vadeli zararlı yan etkileri, kısa vadedeki zevklerinden üstün olan keyif maddelerinin sorumlu hedonizm içinde yeri yoktur.
Hedonizmde acı, rahatsızlık ve sıkıntıdan kaçma anlayışı bazen mutsuzluk kaynağı da olabilir. Kişi bir şeyi yapmak isteyebilir ama sıkıntıdan kaçtığı için hedefini gerçekleştiremez. Bu kaçınma rahatsız olmaya katlanamamaktan kaynaklanmaktadır. ‘’Çok zor, çok korkuyorum, dayanamam ‘’ gibi gerekçelerle rahatsızlık hissini üstlenerek hedefe ulaşmak yerine mevcut durumu korumaya gidilebilmektedir. Hedeflerini gerçekleştirememek ise ciddi bir mutsuzluk sebebidir.
Akılcı duygucu davranışçı terapinin ne olduğunu anlamak için, ne olmadığını bilmeliyiz. Burada gerçek bir Stoacı gibi fiziksel ve duygusal acılara bağışıklık kazandırma değil, rasyonel düşüncenin, rahatsızlık veren duygulara sebep olmaksızın, çok güçlü negatif hisleri bile alt etme becerisi vardır. Burada rasyonalizm gibi sadece deneycilik ve mantık öne çıkmamakta, bulanık hislerin mantık ve deney süzgecinden geçirilerek, inanışlarımıza uygun hareket tarzı kazandırma arzusu vardır. Burada rasyonelleştirme savunma mekanizması da söz konusu değildir. Arzu edilmeyen bir gerçekle yüzleşmek yerine yeni bir eylem, düşünce veya duygu yaratmak istenmez.
Rasyonel duygucu davranışçı (akılcı duygucu davranışçı) terapide psikoterapist olarak amacımız, danışanın duygusal sıkıntısını azaltacak ve mutluluğunu arttıracak yeni bir yaşam felsefesi geliştirmesine yardımcı olmaktır. Bunu gerçekleştirmek için insanların mantıksız ve bilim dışı düşünce tarzıyla acılarını arttırma ya da kanıt temelli olarak dikkatli akıl yürütmeyle keyiflerine katkı yapma arasında seçim yetenekleri olduğuna inanılır. Doğru ve akılcı seçimler yapma potansiyeli her insanda mevcuttur.
Akılcı duygusal davranış terapisinde temel ilkeler şunlardır.
1)Olaylar ve insanlar bizim iyi ya da kötü hissetmemizde rol sahibi değildirler. Duygusal tepkilerimiz tamamen düşündüklerimiz ile ilgilidir. Yani insan duygularının temelinde bilişler yatar.
2)Duygusal sıkıntı ve psikopatolojilerin altında irrasyonel düşünceler vardır. Abartma, aşırı genelleme, hatalı çıkarımlar, mutlakiyetçi fikirler gibi işlevsiz düşünce süreçleri, işlevsel olmayan duygusal süreçleri başlatır.
3)Rahatsızlık veren duyguları değiştirmek için düşüncelerimizi analiz etmemiz ve sıkıntı gerçekçi olmayan bir düşüncenin ürünü ise bunu düzeltmemiz gerekir.
4)Gerçekçi olmayan düşüncelerin temelinde genetik, çevresel etkiler, kültür gibi çok geniş bir nedensel yelpaze bulunur.
5)Sağlıklı ve sağlıksız olmak üzere iki tür duygu bulunur. Sağlıklı duygular işlevsel, uyumlu davranışlara yönlendirirken, sağlıksız duygular tam tersini yapar. Günlük yaşamda çoğu kez sağlıklı ve sağlıksız duygular iç içe geçmiş biçimde yaşanır. İki duygu arasındaki farkı kavrayan bireyler sağlıklı bir psikolojik yapıya kavuşacaktır.
6)Danışanın geçmişinden ziyade, duygular ve davranışlar üzerine şimdiki zamanın yakınsal etkileri terapide ele alınır.
7)Kolay olmasa da irrasyonel inanışları rasyonel inanışlara çevirerek duygusal rahatlamayı sağlamak mümkündür. Farkına varma, meydan okuma, düşüncelerini yeniden tasarlama gibi terapi uygulamalarını sabırla kullanarak amacımıza ulaşabiliriz.
Bilişsel Davranışçı Terapinin (BDT) bir türü olan Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapiyi özetlersek;
Bu psikoterapi yöntemine göre bilişler duyguların en önemli belirleyicisidir. Akılcı olmayan düşünceler genellikle işlevsiz duygusal durumlar üretecektir. Rasyonel olmayan düşünce üretiminde insanlarda doğal bir eğilim vardır ve bu da çevre tarafından pekiştirilir. Bir irrasyonel düşünce kolayca yerleşebilir ve akılcı olmayan inanış-duygusal sıkıntı döngüsüne girilir.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikoterapist ve Psikiyatrist Emine Filiz Uluhan.