Normal Uyku ve Uyku Fizyolojisi
Bu yazımızda uyku evreleri, uyku döngüsü, uyku fizyolojisi, ideal uyku düzeni ve normal uykudan söz edeceğiz.
Böceklerden memelilere her hayvan türünde evrensel bir davranış olan uyku, insan yaşamında da önemli yere sahiptir. Yetmiş beş yıllık ortalama yaşamın yaklaşık yirmi beş yılını kapsayan uyku beynin düzenli işlemesi için şarttır. Uzun süreli uyku yoksunluğunun fiziksel ve bilişsel bozukluklara neden olduğu, devamında ise ölüme yol açabildiği bilinmektedir.
Uyku göründüğünün aksine pasif bir süreç olmayıp, yüksek derecede beyin aktivasyonunun görüldüğü, günümüzde dahi bilinmezliklerle dolu, aktif ve hayati bir süreçtir. Bir uyku döneminde nitelik ve nicelik olarak farklı bölümler yaşanır.
Uyku bozuklukları tüm psikiyatrik hastalıklarda ortaya çıkabilmekte, bazı psikiyatrik hastalıkların doğrudan tanı kriteri olmaktadır. Bunlardan dolayı uyku ile ilgilenen klinik branşların başında psikiyatri gelir.
Antik çağlardan günümüze sanat, edebiyat ve tıpta geniş yer bulan uykuyu, Eski Yunanlılar uyku tanrısı Hypnos ve bir gece yaratığı olan ve rüya görmemizi sağlayan oğlu Morpheus ile destanlaştırmışlardır. Rüyaların psikiyatri ve psikanalizdeki rolü ise Freud tarafından ortaya konmuş ve halen değerini korumaktadır. Rüyaların bilinçdışına giden ana yol olduğu bilinir.
Uykuyu açıklamaya yönelik elektrofizyolojik çalışmalarda hızlı olmayan ve hızlı göz hareketleri olarak iki fizyolojik yapı saptanmıştır. Bunlar Non Rapid Eye Movement (NREM-Non REM) ve Rapid Eye Movement (REM) olarak isimlendirilir.
Dört dönemden oluşan NREM uykusunda fizyolojik işlevler uyanıklığa göre belirgin olarak azalır. REM uykusunda ise uyanıklığa benzer fizyolojik aktivite saptanır.
NonREM (NREM) döneminde nabız ve solunum yavaşlamış, kas gerginliği azalmış, kan basıncı düşmüştür. Bu dönemde istemsiz vücut hareketleri görülebilir. NREM uykusunun en derin bölümleri 3 ve 4. evrelerdir. Bu dönemlerde yaşanan bir problem enürezis, uyurgezerlik, gece kabusları ve gece terörü gibi uyku sorunlarına yol açabilir.
Paradoksal uyku olarak da adlandırılan REM uykusu ise düzensiz poligrafik kayıtlar veren, uyanıklığa benzeyen özellikler gösteren dönemdir. REM döneminde nabız, solunum ve kan basıncı değerleri zaman zaman uyanıklık halinin bile üzerine çıkar. Beynin oksijen kullanımı artar. Organizmanın ısı regülasyonu bozulur. Atalarımızın ‘’uyuyanın üzerine kar yağar’’ deyimi bunu açıklamaktadır. Yani REM uykusunda vücut, çevre ısısındaki değişikliklere uyum sağlayacak refleksleri gösteremez. Erkeklerde hemen hemen her REM döneminde ereksiyon görülmesi tipiktir. Bu durum empotans araştırmalarında tanı koydurucu olabilmektedir. Tüm iskelet kaslarında paralizi halinin ortaya çıkması da REM dönemi özelliğidir.
Rüyalar da REM ve NREM dönemlerinde farklı özellikler gösterir. REM uykusunda tipik olarak soyut ve sürreal rüyalar görülürken, NREM uykusunda anlaşılır, mantıklı ve amaçlı rüyalar görülür. REM uykusu rüyaların en yoğun görüldüğü dönem olup, bu esnada uyanılırsa rüya net olarak hatırlanır.
Uykunun başlangıcında 90 dakika sonra gecenin ilk REM uykusu ve NREM görülür. REM latensi denen bu gecikme periyodu normal erişkinlerde mutlaka bulunur. Depresyonda ve narkolepsi gibi uyku bozukluklarında bu dönem kısalır.
İlk 90 dakikalık latens döneminden sonra uykunun siklik doğası devreye girer. İlk REM dönemi genellikle 10 dakikadan kısa sürer. Bu süre, sonraki sikluslarda giderek uzar ve 15-40 dakika arasında değişir. REM dönemlerinin çoğu gecenin son üçte birlik döneminde ortaya çıkar. Erişkinlik döneminde uykunun %25’ini REM, %75’lik kısmını ise NREM uykusu oluşturur. Bebeklerde ise REM uykusu tüm uyku süresinin yarısını kapsayabilmektedir.
Uykuyu düzenleyen ve kontrol eden tek bir merkez yoktur. Beyin sapında uykuyu aktive ve inhibe eden birbiriyle bağlantılı merkez ya da sistemlerin olduğu bulunmuştur. Uykunun düzenlenmesinde serotoninin rolü de tartışılmaz bir gerçektir. Bunda yine beynin serotonerjik hücre gövdelerinin neredeyse tamamını barındıran beyin sapındaki özel bir çekirdeğin önemi büyüktür. Bu çekirdekteki bir hasar ya da serotonin sentezinin engellenmesi uyku süresini azaltır. Serotonin öncüsü olan L-triptofan da uyku düzeninde rol oynar. Yüksek miktarda L-triptofan alımı uyku latensini ve gece uyanıklığını azaltırken, yetersizliğinde ise REM uykusu azalır. Noradrenerjik nöronlardaki aktiviteyi arttıran ilaçların da REM uykusunda belirgin bir azalma ve uyanıklıkta artış yaptığı bilinir. Major depresyonda görülen uyku değişikliklerinin, özellikle de REM uyku yapısındaki bozulmanın santral kolinerjik aktivitede bozulmadan kaynaklandığı saptanmıştır. Hipotalamustan salgılanan melatonin sekresyonunun 24 saatlik uyku-uyanıklık döngüsünü kontrol eden bir sirkadiyen düzenleyici olduğu, dopaminin ise uyanıklığı arttırdığı görülmektedir. Tüm bunlar uyku ve uyku düzeninin kompleks bir fizyolojik süreç olduğunu gösterir.
Uykunun işlevleri organizma için hayatidir. Uykunun restoratif ve homeostatik bir rol oynadığını ve normal ısı regülasyonu ve enerji kullanımı için gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Egzersiz ve açlık sonrasında nonREM uykusunda görülen artmanın bu dönemin metabolik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğu bir çok araştırmada net biçimde ortaya konmuştur.
Uzamış uyku yoksunluğu ego dezorganizasyonu, varsanı ve sanrılara yol açabilir. REM uykusundan yoksun bırakılanlarda huzursuzluk ve letarji görülebilir. Uyku yoksunluğu hormanal dengeyi de bozar. Plazma norepinefrin düzeylerinde artma, tiroksin düzeyinde düşme tipiktir. Fareler üzerinde yapılan bir uyku yoksunluğu deneyinde güçsüzlük, cilt lezyonları, gıda alımında artış, kilo kaybı, enerji tüketiminde artma, vücut ısısında düşme gözlenmiş, bu tablo ölüme kadar ilerlemiştir.
Uyku ihtiyacı kişiden kişiye değişebilmektedir. Altı saatten daha az uyku ile yetinebilenler kısa uykucu, dokuz saatten fazla uykuya ihtiyaç duyanlar ise uzun uykucu olarak tanımlanırlar. Uzun uykucular, kısa uykuculara göre daha fazla REM dönemi ve bu dönemlerde daha fazla hızlı göz hareketleri (REM yoğunluğu) gösterirler. Uyku ihtiyacı fazla olan uzun uykucular hafif depresif, anksiyöz ve sosyal olarak çekingen eğilimli iken, uyku ihtiyacı daha az olan kısa uykucular azimli, kendine yeterli, sosyal becerileri iyi ve kolay mutlu olan kişilerdir. Fiziksel efor gerektiren işler, egzersiz, hastalıklar, gebelik, artmış zihinsel stres ve zihinsel aktivite uyku ihtiyacını arttırır. Öğrenmede güçlük yaşanan durumlar ve psikolojik stres altında kalındığında REM dönemleri artmaktadır.
Uyku-uyanıklık ritmi de değişiklikler gösteren özelliklere sahiptir. Dış uyaranlar olmadığı taktirde doğal vücut saati 25 saatlik bir döngüdür. Günümüz insanı ise 24 saatlik döngü yaşamaktadır. 24 saatlik dönemde erişkinler bir, bazen iki kez uyumaktadır. Normal gece uykusuna ilaveten sabah veya öğlen yapılan kısa şekerlemelerde REM uykusu yoğunlukta olurken, öğleden sonra ve akşama doğru yapılan şekerlemelerde REM uykusu daha azdır. Sirkadiyen ritmde değişiklik olduğunda uykunun fizyolojik yapısı değişmekte bu da psikolojik ve davranışsal değişikliklere yol açabilmektedir. Doğudan batıya yapılan uzun uçak yolculuklarından sonra görülen jet lag durumu buna örnek verilebilir.
Uyku ile ilgili soru ve sorunlarınızda Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi olarak yanınızdayız.
Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan, Antalya Psikiyatri Psikoterapi, Lara/Antalya.