Ağrı Psikolojisi
Nörokimyasal bir duyum olan ağrı, fiziksel olduğu kadar ruhsal bir yaşantıdır. Ağrıda psikolojik faktörler büyük rol oynar.
Psikolojik ağrı olur mu, sinirsel ağrı olur mu, psikolojik ağrılar nasıl geçer soruları zaman zaman herkesin aklına takılır.
Ağrı, beden hasarını işaret eden özel bir deneyim olmakla birlikte, kişinin ne hissettiğini anlatan göreceli bir tanımdır. Ağrının algılanma hali duygular ve içinde yaşanılan durumla doğrudan ilgilidir. Sıkıntıdan bunalmış bir halde evde otururken ağrıyan başınız çok şiddetli hissedilirken, arkadaşınızla sohbet anında ağrıyı hissetmeyebilirsiniz. Kavga anında yediğiniz yumruğun, futbol müsabakasında atılan tekmenin acısı çok az hissedilecektir. Görüldüğü gibi ağrı psikolojik durum ile yakından ilişkilidir.
Psikiyatri ve kronik ağrı bozuklukları, ağrı psikolojisi, ağrının psikiyatrik yönüne girmeden önce ağrı ile ilgili temel kavramlara açıklık getirelim.
Tıbbi faktörler mevcut olmamasına rağmen veya tıbbi durumun çok üzerinde hissedilen ağrı psikojen ağrı olarak isimlendirilir.
Ağrı eşiği, ağrı hissinin duyumsandığı en hafif uyaran şiddetini tarif eder. Ağrı toleransı ise ağrıya tahammül anlamında olup, kişinin dayanabileceği en yüksek ağrı derecesidir. Ağrı davranışı ise ağrı çeken kişinin sergilediği motor faaliyetleridir.
Ağrı 3-6 aydan kısa ise akut ağrı sendromu, uzun ise kronik ağrı sendromu olarak bahsedilir. Son yıllarda vücudun fizyolojik işlevlerine, normal dengesine dönmemesine yol açan ağrıya kronik ağrı denmektedir.
Akut ağrı genel bir anksiyete sendromuyla karakterize olup, savaş, kaç ya da korkup donakal prensibini gösterir. Yani evrimsel süreçte kazanılmış uyumsal bir işlev yapar.
Kronik ağrının ise adaptif bir işlevi olmayıp, psikolojik-psikiyatrik belirtilere yol açar. Huzursuzluk, uyku bozuklukları, tükenmişlik hissi, libido azalması, psikomotor yavaşlama, içe kapanma, sosyal ortamlardan uzaklaşma bu belirtilerdendir.
Depresyon, bipolar bozukluğun manik ve depresif fazı, psikoz ve stres hallerinde ağrı eşiği yükselir. Antidepresan ilaç kullanımı ve telkin verilme durumunda da ağrı eşiği yükselmektedir.
Anksiyete, yorgunluk hali, tükenmişlik sendromu ve tıbbi bozukluklarda ise ağrı eşiği düşer.
Fibromiyalji, romatizmal hastalıklar, yaralanma, kanser ağrıları gibi kronik ağrı bozukluğu yapan hastalıklarda en sık görülen psikiyatrik bozukluk depresyon, en sık görülen ruhsal belirti ise anksiyetedir.
Kronik ağrı bozukluklarında uzun süre ağrı ile boğuşan birey tartışmacı, öfkeli, sorumluluktan kaçan, sürekli yakınan, dırdırcı biri haline gelebilmektedir. Ağrı ile etkin biçimde başa çıkılamadığında anksiyete ve depresyon gelişimi hemen hemen kaçınılmazdır. Anksiyete ve depresyon geliştiğinde ise ağrı algısı artmakta, kişi başa çıkma düzeneklerini kullanamamakta ve bir kısır döngüye girilmektedir.
Hayata olumsuz yönden bakan, çaresizlik ve yetersizlik duyguları içindeki insanların ağrı eşikleri düşük olup, daha şiddetli ağrı hissederler. Etkin düşünebilen, daha az endişeli, pozitif kişilerin ise ağrıya daha duyarsız oldukları görülmüştür.
Daha önce depresyon geçirmiş, yaşamla başa çıkmada zorluklar yaşayan, sosyal destekleri az olan kişiler ağrıya keder ve bunaltı ile yanıt verirler. Bu bakımdan ağrı kısır döngüsüne kolayca girerler.
Aile içindeki etkileşimler de ağrı psikolojisinde önemli role sahiptir. Kişiyle sadece hastalığı zamanında ilgileniliyor, ağrısı nedeniyle inlediğinde sevgi ve şefkat gösteriliyorsa ağrı kısır döngüsü kolayca gelişecektir.
Çocukluk dönemlerinde ebeveynlerinden ayrı kalan, fiziksel istismara uğrayan, travma geçiren, uzun süreli hastalık geçiren ve hastanede kalanlarda da psikiyatrik açıdan kronik ağrıya yatkınlık gelişmektedir.
Nörotisite gösteren kişilerde ağrı önce fiziksel belirti aracılığı ile iletişim, gereğinde yardım çağrısı, son olarak da reddedilen yardım isteğinin belirtisi olabilmektedir.
Ağrı, kişiye ailede ve işte ayrıcalık sağlıyorsa, sosyal yapı ağrı ile iletişime kolaylık sağlıyor, toplumsal kabul görüyorsa ağrının algılanması ve ağrı yakınmaları daha şiddetli olur.
Ağrı psikolojisi psikiyatrik açıdan iki ucu temsil eden hipokondri ve konversiyon-somatizasyon arasında seyreder. Hipokondriyazis grubunda bireyler ağrılarıyla özellikle ilgilenir, belirtileri tüm ayrıntılarıyla paylaşır, endişelerini kolaylıkla gösterirler. Buna karşın hayatlarında her şeyin yolunda gittiğine dair ısrarcıdırlar, ağrının ruhsal durumla bağlantısını şiddetle inkar ederler.
Konversif hastalar ise ağrıdan yakınmakla birlikte, bu konu ile aşırı ilgilendiklerini inkar ederler. Ruhsal sorunlarını konuşabilirler ancak aradaki bağlantıyı kolayca göremezler.
Yani hipokondriyak kişiler psikolojik ağrı, sinirsel ağrı deyimine şiddetle karşı çıkarken, konversif hastalar psikolojik ağrı, sinirsel ağrı deyimine ılımlı yaklaşırlar, ancak iç görülerindeki zayıflık nedeniyle bağlantıyı anlayamazlar.
Bazı psikiyatri hastaları, birincil sorunları psikiyatrik bir hastalık olmasına karşın uzun süre psikiyatri dışı kliniklerde uğraşır. Kronik ağrı şikayetiyle doktora başvuran hastaların yaklaşık % 30’ unda bedensel bir rahatsızlık saptanmamaktadır.
Depresyon ve kronik ağrı birlikteliği en iyi bilinen ve en sık rastlanan psikiyatrik durumdur. Uzun süren ağrı depresyona neden olabilirken, kronik ağrı bir depresyon belirtisi de olabilir. Baş, sırt, mide ve karın ağrıları depresyon hastalarının ilk belirtisi olabilir.
Anksiyete ile ağrı arasında da depresyondakine benzer bir ilişki vardır. Anksiyete ağrı algısını arttırırken, ağrı da anksiyete düzeyini yükseltir.
Somatizasyon bozukluğu bulunan hastalar ise ruhsal sorunlarını bedensel yakınmalarla, en çok da ağrı ile anlatırlar. Uzun süre psikiyatri dışı tıp dallarında çare ararlar, psikiyatri uzmanına gönderilseler bile gitmemekte direnirler. Doktor doktor gezerek, farklı sağlık kurumlarını dener, aynı tahlil ve tetkikleri defalarca yaptırırlar.
Konversiyon bozukluğunda kalp, göğüs ve kol ağrıları ana yakınma olabilir. Hipokondriyaziste genel vücut ağrısı temel yakınma olabilir. A kümesi kişilik bozukluklarında da (paranoid, şizoid ve şizotipal kişilik bozukluğu) ağrı bozuklukları daha sık görülür.
Belirti olarak ağrının ön plana çıktığı, belirgin sıkıntıya yol açarak sosyal, toplumsal, ailesel ve mesleki işlevlerde bozulmaya neden olan klinik tablo ağrı bozukluğu ismini alır.
Ağrı bozukluğunun özellikleri şunlardır.
- Ağrının şiddeti bedensel belirtilerden ve fizik muayene bulgularından daha yoğundur.
- Şiddeti güç içinde değişmez, yapılan aktiviteyle bağlantılı değildir.
- Tedaviye olumlu yanıt zayıftır.
- Hasta ağrının psikolojik kökenli olmadığında ısrarcıdır.
- Ağrıyı kanıtlamak hastanın temel uğraşı olmuştur, bundan dolayı bazen abartılı ağrı davranışları gösterir.
Aşağıdaki ruhsal bozukluklarda ağrı temel belirtilerdendir.
- Somatizasyon bozukluğu
- Hipokondriyazis
- Konversiyon bozukluğu
- Ağrı bozukluğu
- Panik bozukluğu
- Yaygın anksiyete bozukluğu
- Uyum bozukluğu
- Disparoni ve vajinismus gibi cinsel ağrı bozuklukları
Kronik ağrı bozukluğunun ruhsal değerlendirmesinde Minnesota Multifazik Kişilik Testi, McGill Ağrı Formu, Hastalık Davranışı Formu, Görsel Analog Skalası gibi psikolojik test ve değerlendirme araçları önemli yol göstericidir. İyi bir psikiyatrist ilk muayenede hasta ile güven verici bir ilişki kurabilmeli, beklentileri gerçekçi düzeye çekebilmelidir.
Psikiyatristin ağrılı hastalarda iki rolü vardır. Birincil planda psikiyatrik bozukluğu olanların ayırt edilerek spesifik tedavilerinin planlanması ve ağrılı hastalıklara eşlik eden ruhsal sorunların tanınıp çözüm yoluna gidilmesi bu iki parametreyi oluşturur. Psikiyatrist bu amaçla ilaç tedavisi, psikoterapi, gevşeme teknikleri ve hipnoz gibi farklı psikolojik yöntemleri kullanabilir.
Kronik ağrı bozukluğu tedavisinde ağrı kesiciler olabildiğince azaltılmalı, aktiviteye önem verilmelidir.
Kronik ağrı bozukluğu tedavisinde farklı antidepresanlar, antikonvülzanlar, antihistaminikler ve bazı antipsikotikler olguya göre tercih edilir.
Uygun bir psikoterapi yöntemi ağrı bozukluğu tedavisinin temelini oluşturur. Hastanın ağrısı ciddiye alınmalı, psikoterapinin hedefi ve süresi net olarak açıklanmalıdır.
Farklı psikoterapi yöntemleri arasında bilişsel davranışçı terapiler ağrı tedavisinde en sık kullanılan psikoterapi yöntemidir.
Hipnoz-hipnoterapi, girişkenlik eğitimi, hasta eğitimi, aile terapisi, psikodinamik psikoterapi, stresle baş etme tekniklerinin öğretilmesi, sosyal destek grupları oluşturulması da ağrı tedavisinde özel öneme sahiptir.
Ağrı tedavisinde ağrının psikolojik boyutu hiçbir zaman ihmal edilmemeli, genetik, fizyolojik, kültürel, sosyal ve ruhsal yönleriyle bir bütünlük içinde ele alınmalıdır.
Psikiyatri Antalya, Antalya Psikoterapi.
Psikiyatrist, Psikoterapist Filiz Uluhan.