Bilişsel Davranışçı Aile Terapisi
Bilişsel davranışçı terapiler aile terapilerinde de tedavide etkin bir rol oynarlar.
Rus psikolog Ivan Pavlov’ un klasik koşullamayı göstermesiyle ortaya çıkan davranışçı yaklaşımlar, John B. Watson’ un “Küçük Albert”, Mary Cover Jones’ un “Peter” vakalarıyla fobi tedavisinde kullanılmış, Joseph Wolpe sistematik duyarsızlaştırma yoluyla fobili ve agorafobili bireylerde başarılı sonuçlar almıştır. Masters ve Johnson ise cinsel işlev bozukluklarındaki kaygı temelli aksamaları tedavi ederek davranışçı tedavileri cinsel terapiye sokmuştur.
İstem dışı reflekslere karşılık oluşan istemli reflekslere dayalı edimsel koşullama ile davranışçı aile terapisi Skinner önderliğinde başlamıştır. Edimsel koşullama özellikle çocuklarda etkili olmakta, uygunsuz davranışları yadsıyarak iyi davranışları ödüllendirmeye dayanmaktadır. İlerleyen yıllarda sosyal öğrenme kuramı, karşılıklı pekiştiricilerin olumlu yönde uygulanması, rol tekrarlama ve modelleme çalışmaları davranışçı aile terapisi yöntemleri olarak kullanıma girmiştir.
Albert Ellis ve Aaron Beck ile davranış değişimi için tutumların değiştirilmesi gerektiğine vurgu yapılmış, bu da bilişsel yaklaşımı aile terapisine sokmuştur.
Davranış terapilerinde davranışın sürmesinin, sonuçlarına bağlı olduğu tezi kabul edilir. Pekiştiriciler davranışı motive ederken, öfke patlamaları gibi davranışların altında pekiştirici olarak dikkat ve ilgi çekme yatabilir.
Davranış terapilerinin, “sosyal değiş tokuş” kuramı aile ilişkilerinde önemli bir odak noktasıdır. Buna göre çiftler ilişkilerinde ödüle odaklanmakta, ödün vermek ve bedel ödemekten kaçınmaktadır. Başarılı bir ilişkide eşlerin karşılıklı olarak ödülleri arttırmaya çalışmaları mutluluk kaynağıdır. Başarısız evliliklerde, mutluluğu yakalayamamış çiftlerde ise eşler kendilerini savunmaya çekerek, önce incinmeme gayretine girmekte, bu meşguliyetle birbirlerini mutlu etmenin yollarını arayamamaktadırlar. Davranış terapistleri bunu, nezaket nezaketi, kabalık kabalığı, ilgi ilgiyi, güler yüz güler yüzü doğurur olarak tarif ederler.
İyi bir evlilik ve aile ilişkisinde alma-verme dengesi yani getiri-götürü dengesi sağlanmış olmalıdır. Aile ve evlilik terapisti Weiss ve Isaac evlilikte doyumu sağlayan dengenin sevecenlik, iletişim ve çocuk bakımı üzerine olduğunu bulmuşlardır. Hemen hemen tüm evliliklerde hoşa gitmeyen davranışlar, pozitif davranışlara göre daha etkili olmakta, doyum üzerinde olumsuzluk yaratmaktadır.
Davranış terapistlerinin en önem verdiği konulardan biri de iletişim becerisi, özellikle de sorunlar üzerinde konuşma yeteneğidir. İyi bir ilişkide eşler çatışmaları ele alabilmeli, sorunlara odaklanabilmeli, bunları bir bütün olarak değerlendirebilmelidir. Eleştirip yakınmak yerine duygularını partnerine açabilmeli, karşı tarafta değişmesini istediklerini açıkça söylemelidir. “Ne istediğim senin umurunda mı, beni hiç anlamıyorsun” yerine “kendimi yalnız hissediyorum ve seninle dışarıda daha çok zaman geçirmek istiyorum” demek daha iyi bir yaklaşımdır ve daha olumlu tepkiler yaratacaktır.
İnsanların birbirini sevmesi iyi ilişkiler açısından yeterli değildir. Davranış terapistleri, gerek aile terapilerinde gerekse evlilik terapilerinde ilişki becerilerini arttırmayı hedeflerler. İyi bir davranış terapisti iyi bir evliliğin gökten düşmekle olmayacağını, etkili başa çıkma davranışlarının öğrenilmesiyle olacağını bilir ve psikoterapide buna ağırlık verir.
Davranış terapistleri, davranış terapilerinde semptomları, öğrenilmiş tepkiler olarak görürler. Burada hedef, doğrudan semptoma odaklanarak, sorunlu davranışı pekiştiren tepkileri ortaya çıkarmaktır.
İstenmeyen davranışlar farkında olmadan pekiştirilmektedir. Yolda gördüğü her oyuncağı alması için anne babasına baskı yapıp, ağlayıp kendini yerlere atan bir çocuğa azarlayarak, nasihat ederek ceza bile verilse olumlu bir sonuç alınamayabilir. Burada çocuk anne ve babasının ilgisini ve dikkatini üzerine çekmekte, bu da güçlü bir sosyal pekiştirici olarak rol oynamaktadır. Yapılması gereken, çocuğun davranışını görmezden gelerek dikkatini başka şeye çekmek ve istediğini yapmamaktır. Bunu her seferinde tutarlı biçimde uygulamak, çocuğun kötü davranışını ortadan kaldıracaktır. Zaman zaman çocuğun isteklerine boyun eğip taviz verildiğinde ise aralıklı pekiştirme yapılmış olur, bu da sönmeye karşı daha dirençlidir. Davranışçı aile terapilerinde bu tarzdaki yanlış pekiştirmeler üzerine gidilir.
Aile içinde farkında olmadan yüzlerce yanlış pekiştirme olabilmektedir. Örneğin, anne-baba ve çocuk, arabada yolculuk ederken, hızlı ve dikkatsiz otomobil kullanan babaya, annenin daha yavaş ve dikkatli kullanması için ikaz ettiğini düşünelim. Uyarılmaktan hoşlanmayan ve bunu bir emir gibi algılayan baba otomobili daha hızlı sürmeye başlayınca çocuk korkacak ve ağlayacaktır. Anne ağlayan çocuğa büyük bir ihtimamla yaklaşacak, onu yatıştırmaya çalışacaktır. Annenin sözünü dinlemeyip öfkeyle tersini yapan baba, çocuk ağlayınca üzülecek, otomobili daha yavaş sürecektir. Çocuk ise aile üzerinde güce ve denetime sahip olduğunu görerek, bunu farklı konularda ebeveynlerine baskı unsuru olarak kullanabilecektir.
İstenmeyen davranışların oluşumunda pozitif davranış pekiştirmelerinin eksikliği de rol oynar. Çocuğun olumlu davranışları görmezden gelinip, gayet doğal karşılanıp, ödüllendirme yapılmaz, öfke nöbetleri, ağlama krizleri veya hastalık gibi durumlarında ilgi gösterilir, üzerine düşülürse bunlar pekişecektir. Böyle bir çocuk ileride baş ağrıları çekerek, depresyona girerek ilgi odağı haline gelen bir yetişkin olacaktır.
Bilişsel davranışçı aile örgütlenişinden ya da ilişkilerin sağlıklılığından ziyade istenmeyen davranışı ortadan kaldırmak ve bunun olumlu alternatiflerini pekiştirmek hedeflenir.
Aile ve evlilik sorunlarında olumsuz pekiştiricileri, olumlu sosyal pekiştiricilerle değiştirmeye yönelik davranışçı aile terapisi yanında, bilişsel faktörlerin de büyük etkisinin olduğu görülmüştür. Birçok başarısız ve mutsuz evlilikte bireyler yaşadıkları sorunun kaynağının partnerindeki tembellik, sorumsuzluk ilgisizlik gibi olumsuz özelliklerden kaynaklandığına inanır. Bu negatif yüklemeler bireylerin kendi sorumluluklarını görmelerini engellemektedir.
Davranışçı aile terapisi ve evlilik terapilerinde, negatif davranışların azaltılmasından ziyade pozitif davranışları arttırmaya yönelik çalışmaların daha başarılı olduğu görülmüştür. Pozitif pekiştirme her zaman daha iyidir. Edimsel koşullanmada pekiştiriciler sosyal ya da fiziksel nitelikli olabilir. Çocuklar için bile övgü ve dikkat, para ve şekerlemeden daha etkindir.
Çocuk eğitiminde istenmeyen davranışı yok etmek için çocuğu bir süre bulunduğu ortamdan yalıtarak başka bir odada yalnız bırakmak etkili bir yöntemdir. İdeal süre ortalama 5 dakikadır. Cezadan önce çocuğun uyarılarak davranışını düzeltme şansı verilmesi ve uygulamanın hangi istenmeyen davranışına karşı olduğunun açıkça belirtilmesi önemlidir. Davranış değişiminde en etkisiz yöntem, eylemde bulunmadan sürekli komutları tekrarlamaktır.
Teşviğe yönelik olumsallık yöntemi günümüzde en tercih edilen davranışçı yaklaşımdır. Burada sevilen bir yiyecek, anne baba ile özel bir aktivite, her hangi bir ayrıcalık, bilgisayar ya da televizyonda ekstra bir zaman geçirme gibi ödüller tercih edilebilir. Ödüllerin düzenli olarak değiştirilmesi çocuğun ilgisini yitirmesini önleyecektir. Çocuğa basit ve somut bir dille ve her seferinde tek bir istekle beyanda bulunmak etkili bir ifade şeklidir. “Oynamadığın oyuncakların bizim yatak odamızda ne işi var yerine, lütfen oyuncaklarını kendi odana al” demek çok daha doğru bir yaklaşımdır. Anne babalar çocukla uzlaşmaya gidecek konularla, uzlaşma konusu yapılmayacak kuralları karıştırmamalıdır.
Evli çiftlerde ise eşlerin kendini belirsiz yakınmalarla değil somut ifadelerle ve net isteklerle anlatması davranışçı aile terapisinin ilk basamağıdır. Caydırıcı denetim yerine pozitif deneyimi vurgulayan ve eşler arası iletişimi güçlendiren bir öğreti de, evlilik terapilerinde yer alır. Eşler gücü paylaşma ve karar verme noktasında ortak ve etkili yöntemler kullanmaya teşvik edilir. Evlilik ve aile terapilerinde çiftlerin eşlerinde en fazla görmek istedikleri 3 şeyi belirtmeleri istenerek ana yol çizilmeye çalışılır.
Bilişsel davranışçı aile terapilerinde ise aile içi etkileşim örüntülerine biraz daha derinlemesine girilir. Mantık dışı inançlar ortaya çıkarılır. Bilişsel uygulamalarda aile üyelerinin kendi bilişlerinin geçerliliğini ve uygunluğunu denetleyebilme yetisini kazanmaları hedeflenir. Bilişsel davranışçı terapilerin en güçlü yanı olup biteni gözlemleme ve değişimi ölçebilme yönüdür.Antalya 'da hizmette olan Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezimizde aile terapilerinde bilişsel davranışçı aile terapisine özel önem vermekteyiz.
Evlilik ve Aile Terapisi Antalya, Evlilik Terapisti Filiz Uluhan.