Yapısal Aile Terapisi
Yapısal aile terapisi, ailenin yapısal örgütlenmesini, sınırlarını ve etkileşimlerini anlamaya ve düzenlemeye çalışır.
Aileler belli bir sorunun çözümü için terapiye gelirler. Örneğin, yaramazlık yapan çocuk ve geçimsizlik yaşayan anne babayı ele alalım. Yaramazlık yapan çocuk hiçbir olumlu davranışında ödüllendirilmiyor, her yaramazlığında da azar işitiyor, cezalandırılıyor olsun. Azar ve ceza kısmını anne yönetirken, tüm gününü dışarıda geçirip yorgun eve gelen baba kendisini rahatsız etmesin diye çocuğun her istediğini yapmakta, yarım saat çocukla ilgilendikten sonra gazetesine gömülmektedir. Bu durumda anne giderek öfkeye kapılacak, eşiyle geçimsizliği artacak, ödüllendirme eksikliği içindeki çocuk ta yaramazlık dozunu arttırıp arsızlaşarak kısır döngü derinleşecektir. Anne baba arasında sağlanamayan ortaklık ilişkisi yapısal bir sorundur, hem kendi ilişkileri bozulmakta, hem de ortak ve doğru bir disiplin anlayışı gerçekleştirilemediğinden çocuk kontrolden çıkmaktadır.
Yapısal aile terapisi, ailenin yapısını, alt sistemlerini ve sınırlarını kurumsal bazda ele alarak yukarıdaki örnekteki benzer sorunları çözmeyi hedefler.
Aile içi etkileşimler yinelendikçe kalıcı örüntüler oluşur. Örneğin, sabah okula gitmeye hazırlanan çocuğun kahvaltısını hazırlamak annenin görevi olarak yerleşmiş ise annenin hasta olduğu gün büyük sıkıntı yaşanacaktır. Bebeğin tüm sorumluluğunun anneye bırakılıp, babanın sadece bebeği seven bir obje durumuna girdiği bir ailede anne yardım istediğinde, baba da bu kadın bir çocukla bile baş edemiyor veya eşim acaba doğum sonu depresyona mı girdi? gibi düşünceler oluşabilir. Bu şekilde dağıtılmış rol ve yerleşmiş kalıplar ve beklentiler aile yapısını oluşturur. Aile yapısının örnektekinin aksine paylaşımcı, eşit, sorumluluk sahibi özellikler göstermesi de mümkündür. Öyle ya da böyle bu örüntüler bireylerde stres yaratmadığı sürece sürdürülür, başka seçenekler dikkate alınmaz. Olumsuz giden her hangi bir durum sorun olarak algılanmaya başladığında yapısal aile terapisi devreye girer.
Ailenin alt sistemini kişiler arası sınırlar, cinsiyet ve işlev farklılıkları oluşturur. Sınırlar yeteri kadar korunmazsa ilişki becerileri geliştirilemez. Örneğin, ebeveynler çocukları arasındaki her kavga ve didişmede müdahaleci olursa, çocuklar haklarını savunmayı ve kendileri için mücadele etmeyi öğrenmeyeceklerdir. Çocuklarının her şeyini yapan, onların sorumluluklarını üzerlerine alan anne babalar farkında olmadan bağımlı çocuk yetiştirmiş olurlar. Bu çocuklar da kendi başlarına karar alamayan, aile dışındakilerle ilişki kurmakta zorlanan, kişiler arası ilişkilerinde sorunlu bireyler olacaktır.
Çiftler evlilik sürecinde birbirlerinin gereksinimlerine ve etkileşim tarzlarına uyum göstermek zorundadır. Akşam kocasını kapıda karşılayan kadının hoş geldin öpücüğüne erkeğin uygun yanıtı vermesi, erkeğin yemek sonrası yarım saat yalnız kalarak gazetesini okumasına kadının tolerans göstermeyi bilmesi gibi sayısız ilişki örüntüsü, çiftler arasındaki uyum ve küçük düzenlemelerle başarıyla yürütülebilir. Tersi durumlar ise çatışma yaratır ve küçük sorunlar birikerek büyük sorunlara yol açabilir.
Eşlerden birinin eğitim yaparken diğerinin çalışarak para kazanması, biri hastayken diğer eşin onun görevlerini de üstlenmesi gibi karşılıklı destek örüntüleri evliliğin gereğidir. Sağlıklı bir evlilikte tamamlayıcı örüntüler de gerekir. Katı ve kuralcı birini, eşinin coşkulu yaklaşımı dengeleyebilir. Destekleyici örüntüler işlevsiz ise veya destek yerine köstek haline gelmişse sorunların baş göstermesi kaçınılmazdır.
Mutlu ve sağlıklı aileler de birçok sorun yaşarlar. Önemli olan sorun yaşamamak değil sorunları işlevsel bir yapıyla ele almaktır. İki insan çift olduğu anda uyum sağlama ve sınırlar oluşturma durumundadır. Yaşanacak yer, çocuk sahibi olmak, çocuk sahibi olunacaksa kaç çocuk istendiği, yemek, eğlence, tatil, uyku gibi birçok alanda karşılıklı uyum sağlanmalıdır. Bu uyumun içinde bireyler iki ayrı birey olarak varlıklarını korumalı, sınırlar birbirlerinin aleyhlerine işlememelidir. Birbirlerini iki ayrı olarak değil, bir ikili olarak görmeye başlayan, birbirlerinden bağımsız hiçbir arkadaşı ya da bağımsız etkinlikleri olmayan çiftler için sınırların dağınıklığından söz edilebilir. Ayrı tatiller, ayrı hesaplar, ayrı yatak odaları, birbirlerini hiç tanımayan arkadaş grupları, dış ortamın ev hayatının önüne geçtiği çiftlerde ise katı bir sınır bulunur.
Ortak uyumun sağlanmadığı, sınırların darmadağın olduğu bir ilişkide çatışma olmaması mümkün değildir. Bu gibi durumlarda erkek haftada bir halı saha maçına gittiğinde kadın kendini terk edilmiş hissedecektir. İşin zor tarafı çoğu kez çiftlerin her ikisi de karşı tarafın makul davranmadığını ve kendinin haklı olduğunu düşünür.
Sağlıklı aileler değişen koşullara uyum gösterebilirler. Yeni doğan çocuk, çocuğun ergenliğe girmesi, iş değişikliği, şehir değişikliği, emeklilik gibi durumlarda sınırları katı aileler çocuklarına ve birbirlerine yeterli destek veremezler. Örneğin, bu ailelerdeki anne babalar ergen çocuklarının madde kullanmaya başladığını ya da okulda güçlükler çektiğini son haddine gelinceye kadar göremeyebilirler.
Aile içindeki hiyerarşinin katı, haksız, zayıf ve etkisiz olması da çocuk gelişiminde önemli bir sorundur. Çocuklar onlara yol gösteren olmadığında savunmasız kalabilirler, bireysel gelişimleri sekteye uğrayabilir ya da güç çatışmalarının içine girebilirler.
Birçok ailede birbirinden kopuk bireyler çatışmaktan kaçınmak için sorunları yadsıyarak, çözümden ziyade duyguların boşalmasını sağlayan bir çekişme ortamı yaratırlar. Çatışmalarını çözemeyen anne baba, kendi üzerlerindeki gerilimi azaltmak için bilinçdışında endişe odağını çocuklarına kaydırırlar. Kendileri yerine çocukları için kaygılanırlar. Aile terapilerinde bu önemli bir sorundur ve aile terapisti bu durumu gözden kaçırmamalıdır.
Birçok ailede de anne babanın çocuk üzerinden tartıştığı görülür. Örneğin, anne, babanın çok katı olduğundan, baba da annenin aşırı hoşgörülü olduğundan yakınır. Bazen anne çocuğun gereksinimlerine aşırı bir ilgi gösterirken baba tepkisiz kalabilir. Çiftler buna benzer konularda birbirlerini eleştirseler bile eleştirdikleri davranışların sürmesine farkında olmadan katkıda bulunurlar. Bu yaklaşıma aile terapilerinde sıklıkla rastlıyoruz. Okula gitmek istemeyen çocuğun evde kalmasına izin veren anlayışlı anne baba modeli birkaç gün içinde okul fobisini yerleştirebilir. Anne babanın kurallarının olmadığı ailelerde çocuk okulda otoriteye direnç gösterebilir. Aile terapisti bu düğümlenmeyi çözmek durumundadır.
Aile terapisinde yapısal teoriye göre ailedeki sorunların sürme nedeni işlevsiz örgütlenmeden kaynaklanmaktadır. İşlevsiz aile yapısı, yapısal sorunlara zemin hazırlamakta, bu da değişen koşullara uyumu güçleştirmektedir. Aile terapisti burada bireylerin içlerinde olan etkinleştirilmemiş uyumsal yapıları harekete geçirmeyi hedefler.
Aile terapisti, yapısal aile terapisinde birebir ailenin yapısına katılır. Sınırları, alt sistemleri düzenleyerek aile üyelerinin davranışlarına etki eder. Terapist sorunları doğrudan çözemez. Bunu aile kendisi halledecektir. Aile terapistinin rolü aile işleyişini değiştirerek, aile üyelerinin kendi sorunlarını kendi kendilerine çözümlemerini sağlamaktır.
Yapısal aile terapisinde amaç yeni yapılar yaratmak değil, kullanılmayan yapıları canlandırarak alternatif etkileşim örüntülerini hayata geçirmektir. Terapist dengeyi iyi sağlamak durumundadır. Uyumsuz müdahalelere girerse aile tarafından dışlanır, yabancı konumuna girer, aile ile çok yüz göz olursa da eski iletişim örüntülerini değiştirmek mümkün olmaz.
Terapi esnasında, ailenin kendi sorunlarını nasıl gördüğünü öğrenmek ilk basamaktır. Bir sonraki aşamada sorunları ortaya koyan davranışlar araştırılır. Seansların odağını canlandırmalar oluşturur. Terapist için önemli olan anlatılanlar değil, seansta gördükleridir. Örneğin, hiperaktif bir çpcuğun davranışlarını, anne babanın çocuğuyla yaşıtmış gibi davranmaları azdırabilir ya da annenin çocuğa aşırı düşkünlüğü, babanın anneye olan duygusal uzaklığından kaynaklanabilir. Bunları terapi seansında gözlemlemek mümkündür.
Evlilik terapilerinde ve aile terapilerinde Minuchin’ in yapısal modeli, ailelerde olup biteni anlamaya yönelik en yaygın ve etkili metotlardan biridir. Bu teori her ailenin bir yapısı olduğuna dayanır ve bu yapı aile eyleme geçtiğinde kendini ortaya koyar. Ailenin yapısını bütüncül olarak değerlendirmeden, yalnızca tek bir alt sisteme yani görünürdeki soruna müdahale ederek başarılı sonuç alınamaz. Örneğin, annesinin aşırı ilgi ve titizliğine bağlı sorun yaşayan çocuğun temelinde ana sorun, annenin babadan alamadığı duygusal eksikliği çocuğuna abartılı düşkünlük olarak aktarması olabilir. Burada terapist anne babanın rolünü keşfederek anne ile baba arasındaki duygusal mesafeyi çözerek kalıcı sonucu almaya çalışır.
Birçok ailedeki sorunlar sınırların dağınık ya da katı olmasından kaynaklanmaktadır. Sağlıklı ailelerde ise sınırlar her bireyin bağımsızlığını koruyacak derecede net, karşılıklı desteğe ve gelişime izin verecek derecede esnektir. Yapısal aile terapisi bireyler arasındaki güç dengeleri ve örtük yapıları ele alarak, somut, bazen zorlayıcı, ama aile üyelerinin tam destek ve etkili katılımıyla çözüm yollarını sunar.
Aile Terapisi Antalya, Evlilik Terapisi Antalya, Psikiyatri Uzmanı Filiz Uluhan.