Aile İçi Şiddetin Çocuk Ve Ergen Gelişimindeki Rolü
Çocuk ve ergenlerde ruhsal gelişimin bozulmasında aile içi şiddetin rolü ve önemi en başta gelir.
Çocuklarda anneden, ergenlerde akran grubundan ayrılma, anne-babanın kaybı, doğal felaketler, alışılan çevreden uzaklaşmanın da örseleyici etkileri bulunmakla birlikte aile içi şiddet özel öneme sahiptir.
Çocukluk ve ergenlik devresindeki örselenmeler kalıcı etkiler bırakabilmektedir.
Örselenmelerin en ağır etkilerini sokak çocuklarında görmekteyiz. Erken çocukluk dönemlerindeki atılmışlık hissi, dışlanma, güvensizlik ve korumasızlık kesinlikle travmatiktir. Burada sokağın güvensiz ortamının, her türlü şiddete zemin hazırlamasının, toplum dışı kural ve etik değerlerin etkili olmasının yanı sıra, onu bu ortama bırakabilen ailesinin örseleyici etkisi çoğu kez daha kırıcı olabilmektedir.
Baskıları ve aşırılıkları örselenme olarak yaşayanlar, şok örselenmelerde daha tepkisel olmakta, daha çabuk dağılmaktadırlar. Örselenmenin şiddeti kadar bireyin kişilik yapısı yani benlik gücü de verilecek tepkide büyük rol oynamaktadır.
Şiddet gören çocuk ve ergen karşı koyuşla uyum yapmak arasında bir ikilem yaşar. Karşı koyması aileden dışlanacağı, sevgi nesnelerini yitireceği korkusunu doğurur. Bundan dolayı genelde şiddet uygulayan ebeveynleriyle özdeşleşerek uyumu seçerler. Bu ebeveynlerin geçimsizlikleri, boşanma durumlarında da geçerlidir. Çoğu çocuk ve ergen bu durumlarda umursamaz görünürler. Uyum sağlamış gibi görünmeleri şiddet uygulayanları, şiddeti ve boşanma gibi travmatik bir olayı içselleştirmelerinden kaynaklanır. Bireyselleşmesi engellenen çocuk veya ergenler de bunu, yani yaşadıkları şiddeti bazen kendilerine bazen de kendilerinden zayıflara göstereceklerdir.
Yani bugünün şiddet uygulayan ebeveynleri dünün şiddet görmüş çocuklarıdır. İşin ilginç yanı şiddete uğramış ebeveynler evlatlarına şiddet uygularken onlara aynı zamanda bir kurtarıcı gözüyle de bakmaktadırlar. Ebeveynler çocuklarından örselenmişliklerini azaltmalarını, yalnızlıklarını, değersizlenme duygularını yok etmelerini isteyerek onlara sarılmakta, çocuklarını kendilik nesnesi olarak kullanmaya çalışmaktadırlar. Bu ise çocuk ve ergen için ayrıca bir travma yaratmaktadır.
Çocuğu koruyucu, olması gereken ebeveynin şiddet uygulaması, çocuk için içinden çıkılmaz bir ikilemdir. Büyük bir düş kırıklığı, öfke ve isyan isteği duyarken, aileden dışlanacağı, sevilmeyeceği, korunmayacağı korkularıyla geri çekilmektedir. Çocuk hem karşı koyacak, hem kendisi olacak hem de uyum sağlayıp ebeveynlerinin formatına girecektir. Bu durum kaldırılması güç bir ikilemdir ve değişik tepkiler göstermekle birlikte çoğu çocuk kendi yaşantısını bastırıp, şiddet uygulayan ebeveynin belirlediği biçimi almayı tercih eder. Bu tercih ise kendi kimliğinden vazgeçmenin verdiği kötü duygudan dolayı örselenmenin şiddetini arttırır.
Çocuklar örselenmeyle baş etmek için ebeveynleri tarafından kendisine uygulanan şiddeti dışardan geliyor gibi algılamak yerine içselleştirerek, kendisinden geliyormuş gibi algılar. Bu durumda çocuk gerileme ve ilkelleşme düzenekleriyle, örseleyen nesne tasarımlarıyla özdeşleşmeyi kolaylaştırır. Dışarıdaki tehlike içeriye taşınır ve bilinçdışının derinliklerinde saklanır. Bu saklı şiddet ise sadisttik eğilimleri ve şiddet eylemlerini doğurur. Dışarıda başkasına ait olan şiddet artık kendisinin gibi algılanmakta ve eyleme vurulmaktadır.
Çocuklar suç, suçluluk duyguları ve şiddet arasında bir ayrım yapamazlar. Bundan dolayı tümünü içselleştirip, sonra tümüyle dışsallaştırırlar. Şiddet gören çocuk ve ergen ebeveynin korkularını, suçluluk duygularını, kızgınlıklarını da içine alır. İçselleşen bu öğeler işlenmediği sürece kuşaktan kuşağa aktarılır ve şiddet toplumun ilkelerine işler.
Günümüzde ülkemizde gördüğümüz aile içi şiddetten toplumsal şiddete, trafikteki şiddetten kadına şiddete, okulda şiddetten kadına yönelik töre ve ahlak cinayetlerine ve kan davalarına kadar uzanan geniş bir yelpazede bu gerçeklik rol oynamaktadır.
Çocuk ve Ergen Sorunları Antalya.
Antalya Ergen Terapisi.
Antalya Psikiyatri Merkezi.