Feminist Terapi
Feminist terapi, geleneksel psikoterapi yöntemlerinin ataerkil yaklaşımları ve kadınlar ile kadınlar gibi gücü elinden alınmış diğer grup üyelerinin bu terapi kuramlarına karşı duydukları yoğun hoşnutsuzluk nedeniyle ortaya çıkmıştır.
Tek bir kişi tarafından geliştirilmemiş olan feminist terapi, değişik kültürlerden gelen, kadın ve cinsiyet psikolojisi konusunda uzmanlaşmış psikiyatrist ve psikologların çalışmalarına dayanır. Feminist terapide eşitlikçiliğe dayalı ilkeler hakimdir.
Feminizmin Laura Brown tarafından yapılan tarifi şudur: Feminizm kültürel bir dönüşümü ve de radikal olarak sosyal değişimi sağlayarak ataerkilliği yıkmayı ve böylece cinsiyete dayalı eşitsizlikleri sonlandırmayı amaçlayan tüm politik felsefelerin bir toplamıdır.
Ataerkil düzende kadınlar düşük değerde görülür ve ikinci planda tutulurken, erkeği kadından üstün görecek güç otomatik olarak atfedilmiş olur. Toplum tarafından baskılanan insanların psikolojik işlevlerini sağlıklı olarak yerine getirmeleri zordur. Feminist terapilerin genel bakış açısı bu noktadan dayanak alır.
Feminist terapide güç konusunda gözlenen farklılıkların farkındalığı zaten bilinmekte olup, bu farklılıkları yaratan etkileşimlerin neler olduğu araştırılır.
Feminist terapide insanların motivasyonunun ne olduğunu tartışmaya zaman harcanmaz, doğrudan müdahaleye geçilir. Kalıplaşmış bir kuram söz konusu değildir.
Feminist terapide cinsiyet kavramına doğrudan biyolojik olarak bakılmaz. Erkek ve kadın tanımı sosyal öğrenmenin ve sosyal koşulların kültür içindeki etkileri yönünden ele alınır. Erkek bebeklerin mavi, kızların pembe giydirilmesi, erkeklere oyuncak araba, silah, alet takımları gibi oyuncaklar alınırken, kızlara bebek ve mutfak oyuncakları alınması, erkek çocuklarda aktif ve saldırganlık pozitif değer olarak vurgulanırken, kızlardan tatlı, sevimli ve uysal olmalarının beklenmesi bunlara örnek verilebilir.
Feminist terapide davranışların içsel belirleyicilerine odaklaşan geleneksel psikoloji kuramının tersine, kadınların yaşantılarının sosyal normlar ve geleneklerin getirdiği faktörlere bağlı olduğu kabul edilir. Güç ve statünün erkeğe verilmesini empoze eden toplumsal gelenekler, kadını güçsüzleştirerek psikolojik sorunlar altında ezilmesini kolaylaştırmaktadır.
Erkek ve kız çocuklarının doğumda herhangi önemli bir psikolojik farklılık göstermedikleri varsayılan feminist terapide daha sonra gözlenen farklılıkların nedeninin doğumdan sonraki sosyal çevreden kaynaklandığı düşünülür. Yaşamı boyunca cinsiyetinden dolayı kendisine farklı davranılmış erkek çoğu kez iddiacı, bağımsız, yarışmacı, duygusallıktan uzak ve işine odaklı olacak, kadınlar ise duygusal, ilişki yönelimli, edilgin, itaatkar, kanaatkar, ihtiyaçlarını her zaman ikinci plana atan bireyler olmaya yatkın olacaktır.
Feminist terapi yaklaşımı psikolojik bozukluk tanısı ve müdahale konusunda geleneksel yaklaşımları eleştirir. Örneğin, depresyon tanısı erkeklerden çok kadınlara konulmaktadır. Olguların çoğu da düşük benlik saygısı ile ilişkilidir. İlişkiye yönelik olma, yarışmacı olmaktan ziyade işbirlikçi olma gibi tipik kadın özelliklerinin aslında toplum tarafından değersiz görülmesi düşük benlik saygısında önemli rol oynamaz mı? İdeal ince bedene ulaşmak için kültürün yaptığı baskı, güçsüz konumundan güçlü konuma geçmek için bedenini kontrol etme kaygısının yeme bozuklukları gelişimindeki rolü büyük değil mi?
Bir çok feminist terapi danışmanı grup terapilerini tercih eder. Çünkü böylece terapistle danışanlar arasındaki güç farklılıklarının en aza indirildiğini ileri sürerler. Grup içinde birbirlerine yardım eden kadınlar kollektif bir şekilde sosyal değişim için çaba göstermekte, güçlenmelerine daha fazla fırsat doğmaktadır.
Terapist ve danışan arasında yönlendirici olmayan bir ilişki feminist terapinin olmazsa olmazıdır. Terapist profesyonel bilgi ve yeterliğe sahip iken danışan da kendine ilişkin konularda uzmandır. Terapist, değişim süreci hakkındaki bilgilerini kullanarak, danışanın kendi gücünü kazanmasına yardım edecektir. Terapiye gönüllü gelen danışan zaten gücünü kullanmaya başlamış demektir.
Feminist terapi sürecinde danışanlar kendi güçlerini, baskıcı güç ve başkaları üzerinde kullanılan güç arasındaki farkları öğrenmeye çalışırlar. Rahatsızlığın asıl kaynağının ataerkil düzen olduğunu ortaya koymak feminist terapinin amacıdır. Danışma sırasında terapist cinsellik, cinsiyet, ırk ve sınıf gibi kendi değer yargıları ve inançlarını danışana empoze etmemelidir.
Erkeklerin feminist terapist olup olmayacağı çok tartışılır. Bir kısım uzmanlar kesinlikle hayır derken, bazıları erkeklerin gerçek bir feminist taraftarı olabileceklerini ve bunun da yeterli olduğunu kabul ederler.
Feminist terapide kendine özgü terapötik teknikler yok denecek kadar azdır. Cinsiyet konusunda yansız olmak koşuluyla psikodinamik, Jungçu ve bilişsel-davranışçı yaklaşımlar sıklıkla kullanılır.
Feminist terapi özetle belirli bir kurumsal yapı olmaktan daha çok felsefi bir yaklaşımdır. Erkeğe güç ve statü kazandıran ve kadınları baskı altına alan toplumsal normlara karşı duyarlıdır. Bir erkek ya da bir kadın olmanın ne olduğu şeklindeki kalıp yargılara uyum sağlamak uğruna kendini baskılamak psikolojik sorunlara zemin hazırlamaktadır. Toplum genel olarak erkekleri kutsadığı, kadınları küçük gördüğü için de kadınlar sosyal baskı altında ezilmekte, sindirilmekte, ruh sağlıkları kolaylıkla bozulabilmektedir.
Psikoterapi Antalya, Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Lara/Muratpaşa/Antalya.
Psikoterapist ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Emine Filiz Uluhan.