Psikosomatik Hastalıklar ve Tedavisi
Yunanca psyche (ruh) ve soma (beden) kelimelerinden köken alan psikosomatik terimi zihnin bedeni nasıl etkilediğini ifade eder.
İnsanlık tarihi boyunca bilinen bu ilişki son 50 yıldır psikiyatride özel ilgi alanı olup, psikosomatik tıp olarak adlandırılmaktadır. Amerika’ da halen psikosomatik tıp uzmanlığı olarak bir ihtisas dalı vardır. Günümüzde tıbbi hastalıklar ile psikiyatrik bozukluklar arasındaki ilişki giderek daha iyi aydınlatılmakta, zihin ile beden bütüncül olarak değerlendirilmektedir.
Tıbbi hastalıklara %20-60 oranında psikiyatrik tanılar da eşlik etmekte, psikiyatrik eş tanı bulunması tıbbi hastalık için ciddi risk oluşturmaktadır.
Psikiyatrik değerlendirmede psikiyatrik muayene yanında ayrıntılı tıbbi öykü alınması ve beden sağlığının bilinmesi tedavi açısından hayati öneme sahiptir. Psikotorop ilaç kullanımı tıbbi durum ile uyumlu olmalı, gereğinde psikoterapiye ağırlık verilmelidir.
Psikosomatik bozukluklar ve psikosomatik hastalıkların özelliklerinden ve tedavilerinden söz edecek olursak;
1)Bedensel Belirti Bozukluğu:
Hipokondriasis olarak bilinen psikosomatik hastalıktır. Kişi bedensel belirtilerini yanlış yorumlayarak ciddi bir hastalık sahibi olduğu inancındadır. Hastanın zihni kötü bir hastalığa yakalandığı inancıyla öylesine meşguldür ki, yaşadığı stres günlük hayatını bozmaya başlamıştır.
Kadın-erkek farkı gözetmeyen bedensel belirti bozukluğu (hipokondriasis) sıklıkla 20-30 yaşları arasında görülür. Bu hastalar normalde karında gerginlik olarak tariflenebilecek bir belirtiyi karın ağrısı olarak yaşantılıyabilir. Bu örnekte olduğu gibi herhangi bir organa ya da uzva ait bir durum çarpık olarak algılanarak paniğe sebep olabilir. Bunun sebebi yanlış bilişsel şemalara bağlı çarpıtmalar olabileceği gibi farklı etkenler de rol oynayabilmektedir.
Bedensel belirti bozukluğunun sosyal öğrenme modeline göre açıklaması, hasta rolünün kişiye bir kaçış sunmasıdır. Başa çıkılamaz ve çözülemez görünen sorunlarla karşılaşan kişi hasta rolünü kabul etmektedir.
Hipokondriasisin psikodinamik izahında ise diğer insanlara yönelik saldırgan ve düşmanca arzuların bastırma ve yer değiştirme savunma mekanizmalarıyla fiziksel yakınmalara aktarılması söz konusudur. Düşük benlik saygısı, suçluluk ve kötü olduğu duyumları da bu teoriye dahildir.
Mevcut psikiyatrik bozuklukların da bedensel belirti bozukluğu yapabileceği bilinmelidir. Depresyon ve kaygı (anksiyete) bozuklukları bunlar arasındadır.
Bedensel belirti bozukluğu olan hastalar, henüz saptanmamış ciddi bir hastalıkları olduğu inancıyla doktor doktor gezerler ve aksi yönde ikna edilemezler. Ancak bu inanış hiçbir zaman sanrılar gibi sabit değildir.
Hastalık tanısı için belirtilerin en az 6 ay bulunması gerekir. Bu bozukluğun gidişi genellikle dönemsel olup, aylar süren sessiz dönemler görülebilir. Psikososyal stresörler arttığında bedensel belirtiler sıklıkla alevlenir.
Hastalar psikiyatrik tedaviye genellikle dirençlidir. Altta depresif bozukluk ya da kaygı bozukluğu varsa ilaç tedavileri etkili olur. Bireysel içgörü odaklı psikoterapi, davranışçı terapi, bilişsel terapi, grup terapileri ve hipnoz-hipnoterapi hipokondriasis tedavisinde en etkili yöntemlerdir.
2)Hastalık Kaygısı Bozukluğu:
Hipokondriasisin bir varyantı olan hastalık kaygısı bozukluğu yeni bir tanı olup ilk kez DSM-5’ te tanımlanmıştır. Bir hastalığı olduğuna ya da olacağına dair zihinsel uğraşların olduğu ruhsal bir bozukluktur.
Hipokondriazis ile hastalık kaygısı bozukluğu arasındaki fark bedensel belirtilerin mevcut olup olmamasıdır. Bedensel belirti bozukluğunda (hipokondriasis) bedensel belirtiler var iken, hastalık kaygısı bozukluğunda sadece hasta olacağına/olduğuna dair endişe vardır.
Genel nüfus içinde %15 oranında bu hastalığa rastlanabilir ve yaşlı kişilerde gençlere göre daha sıktır.
Hastalıkla ilgili duyulan kaygı bireyin kapasitesini düşürmeli, ciddi duygusal sıkıntı yaratmalı ve yaşamın önemli alanlarında işlevsellikte bozulmaya yol açmalıdır. Bunlar olduğu, bu inanış en az 6 aydır sürdüğü ve tıbbi bir patoloji saptanmadığı durumda hastalık kaygısı bozukluğu diyebiliriz.
Hastalar henüz saptanmamış ciddi bir hastalıkları olduğuna dair kesin bir inanç içinde olup, hastalıkla ilgili internette ciddi araştırmalar yapar, buldukları bilgilerden en kötü sonucu çıkarırlar. Zaman içinde belli bir hastalığa olan inançları başka bir hastalığa sahip oldukları şeklinde değişebilir.
Hastaların korkularının genellikle obsesif niteliği olmakla birlikte kompulsif davranış özellikleri bulunmaz.
Hastalık kaygısı bozukluğu bulunan hastalar genellikle psikiyatrik tedaviye direnç gösterirler. Benzer bozukluktan yakınan hastalardan oluşan homojen bir grupla yapılacak grup terapileri en yararlı tedavi şeklidir. Bireysel iç görü odaklı psikoterapi, davranışçı terapi, bilişsel terapi ve hipnoz da hastalık kaygısı bozukluğu tedavisinde kullanılabilir.
3)Konversiyon Bozukluğu:
Konversiyon bozukluğu, psikiyatride hastalıkların tanımlanması ve sınıflandırılması kılavuzunun son baskısında (DSM-5) işlevsel nörolojik belirti bozukluğu ismini almıştır.
İstemli motor ve duyusal işlevleri etkileyen tıbbi bir durum varmış gibi belirti veren, ancak psikolojik etkenlerden kaynaklanan bir hastalıktır. Klinik görünüm ve belirtiler kesinlikle istemli üretilmez. Birincil kazanç tamamen psikolojik olup, sosyal, mali ya da hukuki değildir.
Konversiyon bozukluğunun yaygın belirtileri istemsiz hareketler, tikler, göz seğirmesi (blefarospazm), boynun bir tarafa eğilmesi (tortikolis), gövdenin yay gibi kasılması (opistotonus), nöbet geçirme, anormal yürüyüş, düşme, güçsüzlük, ses çıkaramama (afoni), felç hali, ayakta duramama (astazi), yürüyememe (abazi) gibi motor belirtiler, körlük, sağırlık, tünel şeklinde görme ve dokunma duyusunun kaybı gibi duyusal eksiklikler ve kusma, yalancı gebelik, ishal, idrar yapamama, boğazda yumru hissi (globus histerikus), bayılma-senkop gibi viseral belirtilerdir.
Konversiyon bozukluğu 100.000 de 11 ile 300 arasında değişir. Bu nedenle en sık görülen somatoform bozukluk olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlarda 10 kata kadar daha sıktır. Bedenin sol tarafından belirti verilmesine daha sık rastlanır. Erkeklerde konversiyon bozukluğu ile antisosyal kişilik bozukluğu arasında bir ilişki vardır. Vakaların büyük çoğunluğu geç çocukluk ile erken erişkinlik döneminde başlar.
Konversiyon bozukluğu kırsal nüfusta, düşük eğitimli kişilerde, düşük zeka seviyesi olanlarda, düşük sosyo-ekonomik gruplarda ve çatışmaya maruz kalmış asker ve polis gibi meslek sahiplerinde daha sık görülür.
Konversiyon bozukluğu ile olan bağlantıları nedeniyle depresyon, kaygı (anksiyete bozukluğu), kişilik bozuklukları ve şizofreni gözden kaçırılmamalıdır.
Konversiyon bozukluğunun psikanalitik açıklamasında bilinçdışı intrapsişik çatışmaların bastırılması ve kaygının fiziksel bir belirtiye dönüştürülmesine inanılır. Kabul edilmez dürtüler ile bilinçli olarak karşılaşmaktan kaçınmak için dürtüler görünüm değiştirerek ifade edilmektedir.
Bir konversiyon belirtisi klasik koşullama ile öğrenilen bir davranışın parçası olarak da görülebilir. Çocuklukta öğrenilen hastalık belirtileri baş edilmesi imkansız durumlarda ortaya çıkar.
Konversiyon bozukluğu tanısı istemli motor ve duyusal işlevleri etkileyen nörolojik belirtiler ile sınırlandırılmıştır. Psikiyatrist konversiyon bozukluğunun tanısı için gerekli olan nörolojik belirtiler ile psikolojik etkenlerin arasındaki ilişkiyi bulmalıdır.
Paralizi (felç), körlük ve mutizm (konuşmazlık) en sık görülen konversiyon bozukluğu belirtileridir. El ve ayaklarda eldiven-çorap tarzı anestezi veya vücudun orta hattan yarısını tutan hemianestezi bir çok vakada tipik olarak bulunur.
Sağırlık, körlük, tünel şeklinde görme gibi duyusal belirtiler olabilir. Bunlar tek veya çift taraflıdır. Nörolojik muayenede ise duyusal yollara ait patoloji saptanamaz.
Konversiyon bozukluğunun motor belirtileri ise anormal hareketler, yürüyüş bozuklukları, güçsüzlük ve paralizidir. Büyük ritmik tremorlar, koreiform hareketler (parmaklarda, elde ve kolda görülen amaçsız, tuhaf, sıçrayıcı, ani hareketler), tikler ve jerkler (titreme, sarsılma) görülebilir. Sendeleyerek ve düzensiz, sıçrayıcı beden hareketleriyle giden bir yürüme biçimi olan astazi-abazi nadiren düşmeyle sonuçlanan özel bir motor belirtidir. Motor bozukluklarda reflekslerin normal kalması ayırıcı tanıda önemlidir.
Konversiyon bozukluğunun bir başka belirtisi de yalancı nöbetlerdir. Klinik gözlem ile yalancı nöbeti gerçek nöbetten ayırmak zordur.
Konversiyon bozukluğunda bireyler içsel çatışmalarını kendi farkındalıklarının dışında tutarak rahatlarlar. Buna birincil kazanç denir. Hasta olmanın bir sonucu olarak bazı sorumluluk ve zorunluluklardan muaf tutulma, ilgi ve destek görme ise ikincil kazancı oluşturur.
Güzel aldırmazlık olarak isimlendirilen, hastanın ciddi belirtilerine karşı uygunsuz, aldırmayan tutumu konversiyon bozukluğu için patognomik olmamakla birlikte, sıklıkla bu durumla ilişkilidir.
Tüm olgularda dikkatli bir tıbbi ve nörolojik inceleme yapılmadan konversiyon bozukluğu tanısı konulmamalıdır. Belirtiler telkin, hipnoz veya lorazepam gibi anksiyolitik ilaçlar ile ortadan kalkıyorsa belirtilerin konversiyon bozukluğundan kaynaklanma olasılığı yüksektir.
Paralizi, afoni ve körlük ile seyreden vakalar daha iyi prognoza sahipken, tremor ve nöbetler kötü gidişe işaret edebilir.
İçgörü odaklı destekleyici ve davranışçı terapiler konversiyon bozukluğu tedavisinde en etkili yöntemlerdir. İlgili ve kendinden emin bir terapist ile olan ilişki, konversiyon bozukluğu tedavisinin başarısında rol oynar. Psikodinamik yaklaşımlar da intrapsişik çatışmaların çözümünü sağlayarak konversiyon bozukluğu tedavisinde faydalı olur.
4)Yapay Bozukluk:
Tıbbi ilgi görmek adına bir hastalığı taklit etmek psikiyatri literatüründe yapay bozukluk adını alır. Amaç görev ve sorumluluktan kaçma, maddi veya herhangi somut bir kazanç elde etmek değil sadece tıbbi bakım almak, tıbbi sistemde yer almaktır.
Literatürde yer alan bir vaka kendisine defalarca mikrop enjekte etmiş, şiddetli enfeksiyon nedeniyle sepsis ve böbrek yetmezliğine girerek vefat etmiştir. Ölüm sebebi olabilen yapay bozukluk her zaman ciddiye alınmalıdır.
Munchausen sendromu, yapay bozukluk sınıfına giren özel bir durumdur. Kişisel öykülerini abartarak anlatan, hastaneye yatmak için sürekli belirtiler üreten ve hastane hastane dolaşan hastaları tanımlar.
Yapay bozukluk tanısı olan bir çok hastada duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları, madde bağımlılığı gibi eş psikiyatrik bozukluklar sıklıkla bulunur.
Yapay bozukluğun tedavisinde özellikle etkili bir psikiyatrik tedavi yoktur. Hastalığı erken tanımak bir çok ağrılı ve potansiyel tehlikeli tanısal işlemlerin önüne geçebilir.
5)Ağrı Bozukluğu:
Ağrı bozukluğu DSM-5’ e göre bedensel belirti bozukluğunun bir türüdür. Vücudun bir veya daha fazla bölgesinde odaklanmış ağrı ile karakterizedir.
Ağrı bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı %5-12 arasında değişir. Herhangi bir yaşta başlayabilir.
Süreğen ağrılar depresif bozukluklar ile, akut ağrılar anksiyete bozuklukları ile bağlantılıdır. Bel ağrısı, baş ağrısı, atipik yüz ağrısı, kronik pelvik ağrı sıklıkla görülür.
Ağrı bozukluğu hastalarının %25-50’ sinde majör depresif bozukluk, %60-90’ ında distimik bozukluk veya depresif bozukluk belirtileri bulunur.
Ağrı bozukluğu tedavisinde trisiklik ve selektif serotonin gerialım inhibitörleri gibi antidepresanlar kullanılabilir.
Psikodinamik psikoterapi, aile terapileri ve bilişsel terapi ağrı bozukluğu tedavisinde etkili tedavi yöntemleridir. Psikiyatrist, “bunların hepsi senin kafanda” gibi yorumlardan kaçınmalıdır.
Antalya psikiyatri ve psikoterapi merkezinde tüm psikiyatrik hastalıkların teşhis ve tedavisi uzman bir ekiple yapılmaktadır. Psikosomatik hastalıkaların teşhis, tedavi ve takibinde Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezimizden yardım alabilirsiniz.
Psikoterapi Merkezi Antalya, Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi, Lara/Muratpaşa/Antalya.
Psikoterapist ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Emine Filiz Uluhan.