Anoreksiya Nervoza
Psikiyatride yeme bozuklukları grubunda olan anoreksiya nervoza, karmaşık biyolojik, psikolojik ve kültürel etkenlere bağlı ruhsal bir hastalık olup, bedensel boyutları ve komplikasyonlarından dolayı ölüme kadar götürebilen ciddi bir rahatsızlıktır.
Anoreksiya nervozada kişi kilo almaktan şiddetle korkar, normal kiloda olmayı reddeder, bedenini ve beden biçimini yanlış yorumlar. Zayıflıktan bir deri, bir kemik kalmalarına rağmen yeteri zayıflıkta olmadıklarına inanırlar, beden görünümleri ve kilo ile ilgili obsesyon düzeyinde uğraşıları olur. Bazı hastalar zayıflıklarını kabul etmekle birlikte belinin, bacaklarının kalın olması gibi bedenin bazı bölgelerinin büyük olduğuna inanırlar. Çoğu hasta hastalığın ciddiyetini inkâr eder, kilo vermek ve almayı engellemek için aşırı yavaş ve az yeme, aşırı egzersiz yapma gibi davranışlar geliştirebilir.
Kişiler hastalık öncesinde çoğu kez normal ya da hafif kiloludurlar. Diyet girişimleri ve kilo kaybı aile tarafından başlangıçta destekleniyor gibidir. Kişi çevrenin onayını ve kilo verebilmenin getirdiği başarı duygusunu yaşar. Zayıf olma yolundaki sosyokültürel baskılar, özellikle ergenlerde akran grubuna dâhil olma, özgüvenini arttırma, beğenilme faktörleri mükemmeliyetçi kişilik yapısı ve stres faktörleriyle birleşince anoreksiya nervoza gelişebilir.
Anoreksiya nervozaya psikiyatri kliniklerinde kadınlarda erkeklere oranla 10-20 kat fazla rastlanır. Ergenler ve genç erişkinler en büyük risk grubudur.
Etyolojide biyolojik, sosyal ve psikososyal etkenler rol alır. Tek yumurta ikizlerinde yüksek oranda eş hastalanma görülmektedir. Aile üyelerinde duygudurum bozuklukları normal popülasyona göre daha sıktır. İnce beden yapısını destekleyen, zayıf kadını güzel olarak gören sosyokültürel toplumlarda anoreksiya nervoza sık gözlenmektedir. Orta ve üst sosyo ekonomik sınıfta yüksek oranlarda olan görülme sıklığı, günümüzde geçiş ailelerinde yani sınıf atlama peşindeki ailelere yansımıştır. Kişisel yaşam biçimindeki ani değişiklikler, sosyal ve politik dönüşümlerin aile ve bireylerde yarattığı etkilerden kaynaklanan rol değişimleri de özellikle ülkemizde hastalığı tetikleyen faktörlerdendir.
Psikodinamik model, yeme bozukluklarının yeme reddi, kusma ve kilo kaybı gibi belirtilerini dürtü-çatışma-savunma çerçevesinde ele alarak bunları bilinçdışı oral gebelik fantezilerine, anneyle yaşanan çatışmalara bağlar.
Psikanalitik modeldeki içsel çatışmalardan ziyade günümüzde nesne ilişkilerine daha önem verilmektedir. Anne ile kurulan ilişkideki sorunlar nedeniyle ayrışma/bireyselleşme aşamasındaki gelişimsel bozukluklar, dış dünya ile kurulan ilişkilerin doyum vermesini engellemekte, bu da bireyde narsistik beden saplanmasına yol açmaktadır. Erken dönemdeki ayrılma anksiyetesi ve güvensiz bağlanma burada rol oynamaktadır. Anoreksiya nervozanın kızlarda erkeklere göre yüksek oranda görülmesi ise annenin erkek çocuğa oranla kız çocuğuna daha fazla narsistik yatırım yapmasındandır. Anne, kız çocuğunu kendi uzantısı gibi görmekte, kendi korku, umut ve fantezilerini ona yansıtmaktadır. Anneden ayrışma zor olduğundan bireyselleşme de sekteye uğramakta, anne içeriye kötü bir nesne olarak atıldığından, bedeniyle özdeşleşen sahiplenici anneyle mücadele edilmekte, anneyi yani bedeni kontrol etmek için zayıflama yoluna gidilmektedir. Bu tanım genişletildiğinde anoreksiya nervozanın, kabul edilmesi güç olan tüm dürtülerin bedene yansıtılarak katı biçimde kontrol edildiği bir savunma olduğunu söyleyebiliriz.
Kendilik kuramına göre anneden sağlıklı ayrılama gerçekleşmediğinde bireyin kimlik duygusunda ve duygularının düzenlenmesinde yetersizlikler olmaktadır. Bu kişilerde stres altında bedeni kontrol etme güçlüğü ve kontrol kaybı yaşanır. Özellikle ergenlik döneminde bu risk açığa çıkar ve anoreksiya nervoza gelişebilir.
Psikiyatri kliniklerinde anoraksiya nervozalı, kadınlar sıklıkla beden görünümü ile ilgili aşırı uğraş, kilo kaybı ve adet düzensizlikleri ya da adet görmeme belirti ve şikâyetleriyle başvururlar. Psikiyatrik sınıflandırmalarda yaşa ve boya göre beklenen kilonun en az %15 altında olunmalıdır.
Vakaların tamamına yakını 10-30 yaş arasında başlar. İştah terminal döneme kadar yerindedir. Zihinde sürekli yemekle ilgili düşünceler vardır. Yemek tarifi toplama ve başkaları için ihtimamlı yemekler hazırlama uğraşılarına girebilirler. Bazı hastalar gıda alımı kısıtlamasına dayanamayarak özellikle geceleri ve gizlice tıkınırcasına yeme davranışı gösterebilirler. Laksatif ve diüretik istismarının yanı sıra yoğun egzersiz yaygın olarak gözlenir.
Evin her tarafına azar azar gıda saklama, cep ve çantalarında şekerleme ya da kırıntı tarzında gıda bulundurma, yemekleri çok küçük parçalara ufalayarak yeme gibi tuhaf davranışlar yapabilirler ve bunu inkâr ederler.
Obsesif kompulsif bozukluk, depresyon ve anksiyete sıklıkla diğer psikiyatrik hastalıklar olarak vakalara eşlik eder. Somatik şikâyetler, sindirim sitemine ait karında huzursuzluk, gaz, şişkinlik gibi belirtiler sıktır. Cinsel uyum bozuklukları, cinsel işlevlerde gerileme sıklıkla gözlenir. Hastalar katı, kuralcı ve mükemmeliyetçidir. Fiziksel ve cinsel travma yaşama, mutsuz bir çocukluk, ebeveynlerde ruh sağlığı sorunları hastaların bir kısmında göze çarpar.
Hastalar sıklıkla kilo kaybı gizlenemez duruma geldiğinde psikiyatriye başvurur. Hipotermi (vücut sıcaklığında düşme), tansiyon ve nabızda düşme, kardiyak bulgular ve kan biyokimyasında bozulma mevcut ise hastane bakımı şarttır.
Hastalığın seyri büyük değişkenlikler gösterir. Tedavili ya da tedavisiz zaman zaman düzelme ve ataklarla giden hastalık ölümle sonuçlanacak kadar ağır da seyredebilir.
Anoreksiya nervoza tedavisinde ilk hedef beslenmenin düzenlenmesi, kilo alımını sağlamak ve metabolik bozuklukları düzeltmektir. Bunu takiben bireysel ve aile terapilerini içine alan geniş kapsamlı psikoterapiler ve gereğinde ilaç tedavileri uygulanır. Davranışçı, kişilerarası ve bilişsel yaklaşımlar vakaya göre seçilir.
Anoreksiya nervozanın akut evredeki tedavisinde empati kurmaya, eğitim, destek ve cesaretlendirmeye yönelik bireysel psikoterapiler gerekir. Kilo alımını sağlamada davranışçı terapiler oldukça etkindir. Kontrol kaybına ilişkin korkular, yemekle ilgili inançlar, kişilerarası problem çözme becerilerinin kazanılması, beden görünümü ve kendine güven şemalarının değiştirilmesi gibi negatif şema ve inançların değiştirilmesinde bilişsel davranışçı terapi teknikleri başarı ile kullanılır.
Dinamik destekleyici psikoterapide acele edilmemelidir. Yeme davranışını değiştirmeye yönelik erken müdahaleler, hastanın kendi yaşantısını değersizleştirmesine yol açabilir. Bu bakımdan hastayla tam bir empatik güven ortamı sağlandıktan sonra dinamik psikoterapi uygulanabilir.
Ailesiyle birlikte yaşayan anoreksiya nervoza olgularında aile incelemesi mutlaka yapılmalıdır. Özellikle ergen hastalarda aile terapileri önem kazanır. Aile ilişkilerindeki sorunlar mutlaka çözülmelidir. Ailelere yönelik grup terapileri de oldukça etkin yöntemlerdir.
Bir yeme bozukluğu olan anoreksiya nervoza tedavisinde ilaç seçeneği de psikoterapiye eklenebilir. Akut dönemde tek başına ilaçtan fayda sağlanamaz. Bazı antidepresanlar ve yeni nesil antipsikotikler son yıllarda tedavi seçeneklerini arttırmıştır.
Yeme Bozuklukları Antalya.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi, Psikiyatri Uzmanı Dr. Filiz Uluhan.