Ruhsal Çatışmalarla Yaşamak


antalya psikoterapi merkeziÇözümlenmemiş ruhsal çatışmalarla yaşamak insanlar için büyük bir sıkıntı kaynağıdır.

Bu kişiler çoğu kez birbiriyle bağdaşmayan iki ya da daha çok amacın peşinde koşar, enerjilerini boş yere harcayarak amaçlarında hayal kırıklığına uğrarlar. İdeal imgelerin peşinde koşarken basit hedefleri kaçırabilirler.

İyi bir dost ve arkadaş olmak isteyen birinin aşırı talepkar ve baskın yönü bunu engelleyebilir. Aşırı otoriter ve haklı çıkma konusunda ısrarcı bir baba farkında olmadan çocuğunun okul başarısını engelleyebilir. İşiyle ilgili bir toplantıda çok önemli, orijinal fikirleri olan bir çalışan, herkesten bir adım öne çıkmayı isterken düşman edinirim ya da düşüncelerimle alay edilirse küçük düşerim gibi korkularıyla ketlenip kalarak hiçbir fikir üretemeyebilir. Sadistik eğilimleri olan birinin, çok istemesine rağmen bir bakımevinde başarılı olması mümkün değildir. Buna benzer çelişkileri kendimizde ve çevremizde sıklıkla görebiliriz.

Net bir hedef yoksunluğunun ya da uygunsuz hedeflemelerin yanı sıra bazı kişiler amaçları doğrultusunda aşırı kararlılık gösterebilirler. Erkekler kariyerleri uğruna tüm değerlerini çiğneyebilir, kadınlar her şeyin aşk için olduğunu savunabilir, anne- babalar her şeyden vazgeçip kendilerini çocuklarına adayabilirler. Bunu yaparken çok samimi, candan ve mutlu oldukları izlenimini de verirler. Aslında bunlar da ruhsal bir bütünlüğün eseri değildir. Umutsuzluk, çaresizlik, özsaygı eksikliği, özgüven eksikliği gibi birçok içsel çatışmanın getirisidir.

Çatışan ihtiyaç ve dürtülerin yanı sıra, kişiliğin bazı kısımlarının baskılanıp, gölge altında kalması da kişinin ruhsal enerjisinin kaybına neden olur. Benliğe yabancılaşma bireyin kendini ifade edebilmesini, tüm potansiyelini gösterebilmesini, diğerleriyle olumlu ilişkiler kurup birlikte çalışabilmesini, iyi insani ilişkiler kurmasını bozmaktadır. Yine de bu kişiler hala iyi bir insan, iyi bir çalışan, yaptığından keyif alan, yaratıcı olabilen bireyler olmayı başarabilirler. Ama bu denge bıçak sırtındadır. Ruhsal ve ya fiziksel bir travma tüm dengeyi bozabilir.

Ruhsal çatışmaların ifadelerinden biri genel bir kararsızlık halidir. Kişi ne yiyeceği, ne giyeceği gibi basit kararlardan, meslek seçimi, evlilik kararı, evleneceği kişiyi seçme, çocuk yapma kararı gibi daha zorlu seçimlerde zorlanabilir. Aldığı kararlardan memnun olmaz, pişmanlıklar duyar. Geri dönüşü olmayacak karar alımlarında tüm enerjisini tüketir ve panikler. Bu kişiler kararsızlıklarının farkında değildirler ve bilinç dışı bir biçimde karar vermekten kaçarlar. Karar vermek için düşünecek zamanı olmamıştır, karar için henüz zaman erkendir ya da kararı başkasına veya şansa bırakmışlardır.

Ruhsal çatışmaların yarattığı fonksiyon bozukluklarından biri de beceriksizlik ve etkisizlik durumudur. Kişi yapabileceği gücü, bilgisi ve yeteneği olmasına rağmen işin gereğini, daha yavaş veya kötü biçimde yapar. Bundan dolayı herkesten fazla emek ve enerji harcamak durumunda kalır. Burada ayrıntılara takılma, kusursuzluk için uğraşma, bilinçdışında kendisine zorlama gibi geldiğinden bir engelleme veya sakarlık ve unutkanlık gibi bir dışavurum da söz konusu olabilir. Bu durum insan ilişkilerine de yansır. Cana yakın olmak isteyen biri yalaka pozisyonuna düşmekten korktuğundan fazla resmi davranabilir. Eşini çok sevdiğini söyleyen bir kadın, bilinçdışı kızgınlıklarından dolayı onu hayal kırıklığına uğratmak istiyorsa vajinismus benzeri bir cinsel sorun gösterebilir. Reddedilmekten korkan biri sosyal ilişkilerde veya karşı cinse açılmada çekingen davranabilir.

Ruhsal çatışmalar bazen de kendini bir atalet, tembellik ile gösterir. Çaba ve uğraş gerektiren her şeye isteksizlik gösterir, bu duruma gayet rasyonel cevaplar getirirler. Amaç, doğrultu ve motivasyon eksikliği sonucu eylemlerinde zoraki ve tatmin etmeyen bir çaba hissettiklerinden, yorgunluk ve bitkinlik gösterirler. Sıradanlığın sınırlarında olan her şey onlar için lüzumsuz, itici ve bayağıdır. Fantezilerinde hep muhteşem işler yapma vardır. Sıradanlık başkalarının işidir.

Bu danışanlarımız zaman zaman içsel gerginliklerinin farkındadırlar. Çoğu zaman rahat, sakin ortamlarda ve kendilerini doğal hissedebildiklerinde ne kadar farklı, stres durumlarında ise ne kadar farklı olduklarını görürler.

Çözümlenmemiş ruhsal çatışmalar kişinin enerjisini tüketmesinin yanı sıra kişinin tüm duygu, tavır, hareketlerinde, kendiyle ve diğerleriyle ilişkilerinde bir bölünme yaratır. Ahlaki konularda samimiyetini yitirir. Bu kişinin çelişen değerlerini gizleme çabasından kaynaklanır. Böyleleri ideallerine işlerine geldiğinde uyarken, işlerine gelmediğinde kolaylıkla göz ardı ederler. Bir amaca şevkle sarıldıklarını ifade ederken, en ufak bir ayartmada tamamen tersini savunabilirler. Ahlaki bütünlük bozulduğunda samimiyet azalır, bencillik artar. Kendi içinde bütünlüğü sağlayamayan birinin gerçekten samimi olması mümkün değildir.

Bencillik ahlaki sorun haline geldiğinde kişi diğerlerini amacı doğrultusunda kullanmak ister. Onu kendisinden farklı bağımsız bir birey olarak görmez. Ya da ruhsal çatışmaların altında kendi kaygısını hafifletmek için diğerlerini sevme zorunluluğu, hep alttan alma ihtiyacı duyar ya da öz saygısını arttırmak için diğerlerini etkilemeye çalışır ya da sorumluluğu almadığı için başkalarını suçlamayı tercih eder ya da zafer kazanmak için başkalarını çiğneme gereksinimi duyar. Bu telafi yolları kişiden kişiye çok çeşitlilik gösterebilir.

Çatışan ihtiyaç ve dürtüler bilinçdışı gösteriş ve yapmacıklıklar tarzında nevrotik belirtiler de verir. Örneğin, kendini çok zayıf hisseden biri korunma isteğini sevgi terimine sığınarak ifade edebilir. Bazıları da saldırgan dürtülerini, güç ve prestij kazanma arzularını, başkalarından yararlanma güdülerini sevgi altına saklarlar. Sevgi yapmacıklığını arkadaşlık, cinsel birliktelik ve ebeveyn- çocuk ilişkileri gibi hayatın her alanında görebiliriz.

Yapmacık iyilik, yapmacık fedakârlık, ilgili ve bilgili görünme, dürüst ve adil görünme gibi davranışlar da benzer nevrotik tavırlardır. Acı çekme yapmacıklığı da, dikkat çekme isteği, bağışlanma dileği, bilinçdışı bir istismar arzusu, bastırılmış intikam alma ifadesi veya başkalarına ceza vermenin yollarından olabilmektedir.

Bilinçdışı kibirlilik oluşumu da, kişinin sahip olmadığı ya da istediğinden çok az özellikleri benimsemesinin bir bastırışı olarak diğerlerine talepkar ve aşağılayıcı davranma hakkını kendinde görmesindendir. Bu durum çoğu kez aşırı bir tevazu ve alçak gönüllülüğün altına gizlenmiştir. Bu kişiler kendilerine özel haklar tanımasını talep ederler ve bu karşılanmadığı taktirde gücenirler.

Gerçek tevazu da ise kişi sınırlarını ve hatalarını içtenlikle kabul eder. Gizli kibirde birey, diğerlerinin de kendisinden beklediği kadar kusursuz olmasını istemektedir. Bu diğer insanların bireyselliğine, özgünlüğüne saygı duymadığının göstergesidir.

Kişisel bütünlüğünü sağlayamamış kişiler, yanardöner dediğimiz, güvenilemeyen, her hangi bir olay karşısında belirli bir tavır alamayan kişilerdir. Tavırları bir fikir ya da bir amacın hakkını gözeterek değil, kendi duygusal gereksinimlerine göre oluşur. Küçük bir hayal kırıklığı ya da hafif aşağılanma hissettiklerinde, yücelttiği bir kişi veya eylem, fikir v.s' yi bir anda yerin dibine sokabilirler. Kişisel çıkar, bağlılık ya da intikamdan dolayı dini, siyasi, bilimsel ya da ahlaki görüşlerini kolayca değiştirebilirler. Bunun örneklerini günümüzde ne kadar da sık görüyoruz değil mi?

Bütünlüğünü sağlayamamış kişiler sorumluluk alamaz, sorumluluktan kaçarlar. Gerçek sorumluluk, kişinin niyet, söz ve eylemlerini kabul ederek, tüm getiri ve götürüsünü üstlenip, sonucuna katlanmaya istekli olmasıdır. Bu kişiler sıklıkla inkâr, unutma, değersizleştirme yoluyla sorumluluktan kaçarlar. Ya da herhangi bir sorunda eşini, arkadaşını, terapistini v.s suçlayarak kendini dışarıda tutma veya temize çıkma eğilimi gösterirler. Kendi sorunlarında hatayı dışarıda ararken, başkalarının hatalarında gayet gerçekçi olabilir.

Ruhsal çatışma içinde bütünlüğünü yitirmiş kişiler, acı ve sıkıntılarının kendi içsel sorunlarından kaynaklandığını göremez, görseler bile kabul edemezler. Bu amaçla ya dışsallaştırmayı tercih ederek tüm sorunların sebebini annede, babada, eşte, patronunda, kaderde ararlar, ya da kötü bir şeyi hak etmedikleri, hiçbir şey kendi hataları olmadığından büyük bir haksızlığa uğradıklarına inanırlar, bazen de sebep sonuç ilişkilerini göremezler. Başına geleni kendisiyle ya da kendi güçlükleriyle ilişkisiz münferit olaylar gibi görerek, sorumluluğu başkalarına atarak kurnazca işin içinden sıyrıldığını düşünebilirler. Tüm bunlar bilinçdışında gerçekleşen, direnci derinlerde gizli psikolojik döngülerdir.

Psikoterapinin öncelikli hedefi kişinin bunların farkına varmasını sağlayıp, hastanın yalnızca kendisinin, kendi içindeki belirli şeyleri değiştirerek, zincirlerini kırıp özgürlüğe kavuşacağı inancını vermektedir.

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Filiz Uluhan.