Ergenlik ve Ergenlik Kuramları
Çocukluk döneminin sonu ile yetişkinlik döneminin başlangıcında yer alan ergenlik yani gençlik dönemi, buluğa erme dönemi ile başlar.
Buluğa erme kızlarda 11-13, erkeklerde 13-15 yaşlarında gerçekleşir. Seksüel olgunlaşma da denen buluğdan sonra, ergenliğin ortaları kızlarda 14-16, erkeklerde 15-17 yaşlarına denk düşer.
Ortalama 17, yani üniversite yaşamının ilk yılları ise artık bir dengenin sağlandığı, ergenlik döneminin son yıllarıdır.
Yetişkinler tarafından, ne bir çocuk ne de bir yetişkin olarak görülmeyen ergen, fırtınalı bir dönem geçirecektir. Bu hemen hemen tüm toplumlarda böyle kabul edilir. Ergenlik sorunlarının altında birçok bireysel çatışma yer alsa da bedensel, cinsel, duygusal, sosyal ve kişisel gelişimlerin gençte yarattığı hızlı farklılaşma temel etkendir.
Psikolojiye ergenlik dönemi kavramını kazandıran G.Stanley Hall, Darwin' in evrim kuramını doğum sonrası gelişime uygulamıştır. Çocuk gelişimini, insan neslinin maymuna benzer bir yapıdan bugüne olan evrimleşmesine benzeterek, ergenlik dönemini vahşilik dönemi ile uygarlık arası döneme konumlandırmıştır. Ergenlik döneminde bireyin ilkel tepkileriyle insani değerleri arasında çelişkiler doğmakta, çatışma yaşanmaktadır. Ergenlik dönemindeki genç temel içgüdüleri tarafından güdüsel tarafa yönlendirilirken toplumsal kurumların da farkına varmakta, iki arada bir derede kalmaktadır. Hall, insan evriminin ilkel basamağına benzettiği çocukluğun yanı sıra ergenlik dönemini eğitilebilir, geliştirilebilir bir dönem olarak daha üst basamağa yerleştirmiştir. Düşünebilen, mantık yürütebilen, kültür ve toplum içinde kendi konumunu algılayabilme kapasitesindeki ergen bütünleşmesini tamamlamaya hazırdır. Hall' un en büyük hatası çocukluk dönemini doğa ve kalıtımla sınırlayıp çevre etkisini görememesidir.
Sigmund Freud' un kurucusu olduğu psikoanalitik kuram ise asıl olarak çocukluk dönemi ile ilgilenmiş, ergenliğe ikinci derecede önem vermiştir. Oral dönem, anal dönem ve fallik dönemdeki cinsel çelişkileri temel alan Freud, 5-12 yaş arasındaki gizil dönemin sessizliği ve dengesinin ardından gelen ergenliği, erken çocukluk dönemindeki çelişkilerin bir tekrarı gibi görmüş, o yüzden çok önemli bir gelişme dönemi olarak değerlendirmemiştir. Anna Freud, babasının temel prensiplerine bir katkıda bulunarak, cezalandırılmaktan korkmakla bastırılan çocukluktaki cinsel duyguların, ergenlikte gencin bu duyguları duymasından dolayı kendini suçlu hissederse sorun olacağını söylemiştir. Ergenlerin serbest aşk, günübirlik yaşama, sınırsız özgürlükle evlilik ve aile yaşamı, meslek sahibi olma, sorumluluk, otoriteye bağlılık gibi birbirinin zıddı kavramları felsefi biçimde tartışması gerekmektedir. Bunu yapabilen gençler cinsel çelişkileri ile yüzleşmekten, bundan dolayı suçluluk ve endişe duymaktan korunacaklardır. Sağlıklı bir gelişim için genç anne ve babasından duygusal olarak uzaklaşmalıdır. Ailesine yabancılaşan genç kendini boşlukta hissedecek, üzüntü duyacaktır. Bu boşluğu doldurmak için yeni ilişkilere ve arkadaşlıklara ihtiyacı vardır. Ailesi dışında özdeşleşebileceği insanlar aramak durumundadır. Bu arayış sık sık arkadaş değiştirmek, bugün dost olduğuyla yarın kavga etmek gibi birçok kararsızlık ve dengesizliğe gebedir. Kararsızlık ve çelişkiler yaşanmadan da olgun bir yetişkin olmak mümkün değildir.
Mc Candless, Freud ve Hall gibi, dürtülerin insan davranışını yönlendirdiğine inanmakla birlikte hayal kırıklığı, öfke, saldırganlık, endişe, merak, bağımlılık gibi birçok eylem ve düşüncede öğrenmenin rolüne dikkat çekmiştir. Burada çeşitli dürtülerin kültürlerde ele alınış biçimi önem kazanmaktadır. Cinselliğin baskılanması, büyüklere saygı ve bağımlılık duyma gibi alanlarda kültürün etkisi büyüktür. Ergenin daha önce öğrendikleri ile toplumun kendisinden yeni beklentileri çeliştiğinde ergen bunalım yaşar. Bandura ise bu bağlamda ergenliğin bunalımlı bir dönem olma fikrine katılmaz. Düzenli, istikrarlı, sevgi bağlarının kuvvetli olduğu ailelerde yetişen ve sosyalleşmesi sağlanmış ergenlerin bu dönemi sancısız geçireceğine işaret eder. Özellikle saldırgan tutumlar hatalı öğrenme ve alışkanlıkların eseridir.
Sullivan ise psikoanalitik görüşün cinselliğe ağırlık veren dürtü anlayışını reddederek kişilerarası ihtiyaçların tatminine önem vermiştir. Tüm insanlar endişeden arınma ihtiyacındadırlar ve güvenlikte olma gereksinimi bir numaralı önceliktir. Endişe, doğan bebeğin bakıma muhtaç, aciz olma durumuyla başlar ve bebek ondan kaçmak için her şeyi yapacaktır. Annenin bebeğini kucağına alışı, memesini veriş tarzı, yüz ifadesi, ses tonu bebek tarafından algılanır ve en ufak bir olumsuzluk endişe yaratır. Bir dönem sonra kendisinden kaynaklanan bazı davranışların annede yarattığı negatif etkiyi hisseder ve o davranışlardan sakınmayı öğrenir. Çocukluk döneminde birçok yasaklarla karşılaşılan ve buna uygun sağlayan çocuk, ergenlikle birlikte cinsellik, karşı cinsle ilişkiler, arkadaş gruplarıyla etkileşim gibi pek çok konuda ailesinden titiz ve baskıcı bir yaklaşım görmekte, bir taraftan baskılanırken diğer taraftan kendisinden beklentiler yükselmekte, sorumlulukları artmaktadır. Ergen ne yaparsa yapsın pek çok çelişki yaşayacak, gergin ve kaygılı olacaktır. Sullivan bu çelişkilerin erkek çocuklarda daha fazla hissedildiğini söyler.
Kurt Lewin alan kuramını geliştirmiştir. Davranış, çevre ile etkileşim sonucu ortaya çıkar. Aile, arkadaşlar ve yaşanılan çevre çevresel faktörleri oluştururken yaş, cinsiyet, zekâ, özel yetenek ve ilgi alanları bireysel özellikleri oluşturur. Tüm bu faktörler yaşam alanını meydana getirir. Yaşamın her döneminde yaşam alanları farklıdır ve giderek çeşitlenir. Yaşam alanı içinde kişiyi çeken ve iten hedefler vardır. Ergenlik döneminde de yaşam alanı birden genişlemekte, fiziksel ve biyolojik gelişmesiyle ruhsal yapısı ve erişkinlik nitelikleri arasında bocalamalar yaşanmakta, genç iki dünya arasında kalmaktadır. Yaşam alanında çekici gelen birçok şeyi yapamamakta, yetişkinlikte beklenen davranışlarla çocuklukta öğrendikleri arasındaki büyük farkı görmektedir. Bir taraftan çocuksu tarafı ağır basarken, artık sürekli sızlanıp birisine sırtını dayamanın normal olmadığını anlamanın gerginliği ve çelişkisi içindedir.
Samoa adası yerlilerinde yapılan bir araştırma ise ada halkında ergenlik buhranının hiç görülmediğini saptamıştır. Antropoloji kuramı olarak adlandırılan bu kuram çerçevesinde, ergenlik buhranı bir norm olarak değil, bir istisna olarak ele alınır. Onlara göre ergenlik çağını fırtınalı ve stresli olarak tanıtmak yanlış bir söylencedir. Antropoloji kuramını ortaya atan Margaret Mead, Samoa' da cinsellikle ilgili hiçbir tabunun olmamasını bir etken olarak öne sürmüştür.
Alman psikolog Edward Spranger' de ergenliğin fırtınalı ve stresli geçeceğine karşı olanlardandır. Spranger, "bireysellik değişebilirliği" kuramıyla ergenliğin stresli, fırtınalı ya da yavaş ve huzurlu biçimde geçmesinin bireysel özelliklere bağlı olduğunu savunmuştur. Bu dönemde bir takım zorluk ve krizlerle karşılaşılsa da bir çok ergen bilinçli çaba göstererek olaylara hakim olup, rahatça üstesinden gelebilir.
Ergenlikle ilgili en tutarlı ve geçerli kuram ise Erikson' un ergenliği "kimlik krizi" veya "kimlik karışıklığı" olarak adlandırdığı, ergenlik gelişimi kuramıdır. Erikson' un psiko-sosyal kişilik kuramı ergenliğe özel önem vermiştir. Erikson da çocukluk cinselliği kavramını inkâr etmemiş, onu genişletmiştir. Psikoseksüel dürtüleri çok geniş bir bütünün bir parçası olarak ele almıştır. Freud' un oral dönemini "temel güvene karşı güvensizlik", anal dönemi "utanç ve endişeye karşı bağımsızlık", fallik dönemi "girişimciliğe karşı suçluluk", gizil dönemi, "çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu", ergenliği de "kimliğe karşılık kimlik karmaşası" dönemi olarak tanımlamıştır. Her dönemin çözümlenmesi bireysel ve kültürel farklılıklar gösterir. Erikson' a göre ergen, ergenlik döneminde üç sorunla boğuşacaktır. Bunlar cinsel kimliğini tanımlama, toplum içinde yerini bulma ve mevcut ideolojiler arasından kendi değer yapılarını, siyasi, dini ve felsefik görüşlerini oluşturma çabalarıdır. Ergenlik öncesi hiçbir dönemde kimlik bunalımı yaşanmaz. Ancak ergenlik döneminde genç bu güne kadar yaptıklarının ve ne olduğunun farkına varmakta "ben kimim?", "ne olacağım?", "nasıl olacağım?" sorularını cevaplandırmaktadır. Ergenlik dönemi bu sorunların yanıtlanma becerisini gösterecek sosyal, bedensel ve zihinsel ön şartların oluştuğu dönemdir.
Ergen Terapisi Antalya.
Ergen Sorunları Antalya.
Antalya Psikiyatri Merkezi.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Filiz Uluhan.