Psikoterapi ve Psikoterapist
Bütün psikoterapiler insanları değiştirmeye çalışan öğrenme metotlarıdır. Yeni bir şeyi öğrenme, unutulan veya göz ardı edilen bir şeyi öğrenme, nasıl öğrenileceğini öğrenme ya da hiç öğrenmemek gibi bir tercihte bulunmak ta psikoterapinin içinde yer alan öğrenme örüntüleridir.
Psikoterapistler ise belli kuramlar çerçevesinde, bireyleri pozitif anlamda değiştirmek amacıyla öğrenme yollarını çeşitli uygulamalarla terapötik etkinliğe döken uzmanlardır.
Tüm psikoterapistler, kişilerin düşünce (biliş), duygulanım ve davranışlarını etkileyerek insanları değiştirmeyi hedefler. Farklı farklı psikoterapi yöntemini doğuran her bir kuram, insan davranışlarını anlamada, psikoterapi uygulamalarında ve danışan ile psikoterapist arasındaki ilişkide birçok katkı sağlamıştır. Kuramlar çoğu kez birbirini tamamlamakta, içlerinde farklı kuramları barındırabilmektedir. Bilimsel çerçevede, bir modelin geçerliliğini kabul etmek ve o psikoterapi metodunu uygulamak diğer modellerin geçersizliği anlamına gelmez.
Psikoterapi, danışan ile psikoterapistin terapötik bir ortamda buluştuğu, değişim amaçlı bir süreçtir. Bu süreçte hem psikoterapist, hem de danışan değişim için risk almalıdır. Psikoterapi, danışana öğüt vermek ya da danışanın sorunlarını çözmeyi psikoterapistin üstlendiği bir aktivite değildir. Değişim birlikte sağlanacaktır, terapistin rolü danışanı etkileyerek ondaki değişimi kolaylaştırmaktır. Terapist duyarlılık, iyi niyet, gerçeklik, dürüstlük gibi insanı insan yapan özelliklere sahip olmalı ve psikoterapi sırasında duygularından arınmış bir robot ya da sadece bilgi ve becerisini gösteren bir teknisyen durumuna düşmemelidir. Psikoterapist de gerçek yaşamın içinde, sürekli değişim ve gelişim içinde ve sorunlarla yüzleşen gerçek bir insandır. Bu bağlamda terapist olarak danışanlarımızdan istediklerimizi kendi yaşamımızda da uygulamalı ve onlara örnek olmalıyız.
Psikoterapi, bir bilim olmanın yanında ayrıca bir sanattır. Hiçbir teknik ve kuram, psikoterapist ile danışan arasında oluşturulan terapötik ilişkinin yerini alamaz.
Psikoterapide değişimin nasıl olduğu, büyük merak konusudur. Burada bilişsel, duygusal ve davranışsal faktörler rol oynar.
Evrenselleştirme, iç görü ve model alma bilişsel faktörlerdir. Evrenselleştirme de danışan bu dünyada bu dertten muzdarip tek kişi olmadığını, diğer insanların da benzer problemleri olduğunu anladığında rahatlar ve gelişme gösterir. Danışanlar kendilerini ve diğerlerini anladıkça, davranışlarıyla amaçlarını farklı bir gözle görebildiği anda yani iç görü kazandığında değişim başlayacaktır. Kişiler diğerlerini gözlemleyerek değişebilirler. Psikoterapide rol model terapisttir.
Kabullenme, diğerkâmlık ve aktarım ise psikoterapide değişimi sağlayan duygusal faktörlerdir. Kabullenme, terapistten gelen, koşulsuz olumlu bakış alma hissini yansıtmaktadır.
Diğerkâmlık ise bireyin kendisini sevgi ve şefkat alıcısı olarak görme ve diğer insanlara da sevgi ve şefkat ile yardım ettiği duygusuna kapılmaktır. Bunu fark eden kişi değişimi sağlayabilir.
Aktarım ise, bir grup içinde danışanlar arasında ya da terapistle danışan arasında kurulan duygusal bağdır. Aktarım değişimi kolaylaştıracaktır.
Gerçeklik testi, iç boşaltma ve etkileşim ise psikoterapideki değişimin davranışsal faktörleridir. Gerçeklik testi, psikoterapi seansında danışanların terapistle ve grup üyeleriyle karşılıklı görüş bildirmeleri, birbirlerinden destek almaları ve yeni davranışları test etmeleridir. Böylelikle değişim başlamıştır.
Psikoterapinin ana temasını şöyle özetleyebiliriz. Kendini tanı (bilişsel faktör), insanları sev (duygusal faktör) ve iyi işler yap (davranışsal faktör).
Psikoterapi sürecinde psikoterapist de çeşitli kalıp rollere girmeden gerçek bir kişi gibi hareket etmelidir. Terapist kendini sakladığı sürece, danışan da, kendini saklayacak ve terapötik süreç kısır döngüye girecektir. Terapist kendini irdelediğini, kendi kişisel değişimini yaptığını ve değişimin risk almaya değer olduğunu gösterdiği ölçüde, danışanın onu örnek alma olasılığı yükselmektedir. Bir bakıma psikoterapistin yaşama bağlılığı ve psikolojik sağlığının yerinde olması, psikoterapinin başarıya ulaşmasının temel koşuludur.
İyi bir psikoterapist güçlü bir kişilik yapısına sahip, kendine saygı duyan ve kendisi olmaktan hoşnut, değişime açık, kendini başkalarıyla eşit gören ve kendisiyle birlikte başkalarının da güçlü görünmesini isteyen, kararlarının ve tercihlerinin farkındalığında, yaşama bağlı, otantik, samimi, dürüst, ince bir mizah anlayışına sahip, yanlış da yapabileceğinin bilincinde ve bunu itiraf edebilen, geçmişe takılmayıp bugünü yaşayabilen, kültürel etkilerin farkındalığında, sağlıklı sınırlar koyabilen, gereğinde "hayır" diyebilen, işine derinden bağlı ve diğerlerinin mutluluğuyla gerçekten ilgili olmaktır.
Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.
Psikiyatrist, Psikoterapist Dr. Filiz Uluhan.