Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tedavisi
Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde psikoterapi, farmakoterapi ve destekleyici yöntemlerin birarada kullanımı ideal tedavi şeklini oluşturur.
Özellikle depresyon gibi eş zamanlı eşlik eden psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisi, hastaların işlevsellik düzeyini en üst seviyeye getirmek ve hastalığın tekrarlamasını önlemek, yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinin temel hedefleridir.
Psikolojik müdahaleler, güven aşılama ve bedensel belirtiler ile hastalığın fizyopatolojisini anlatan eğitimlerden, bilinçdışı çatışmaları çözmeye gidecek kadar derin psikoterapi uygulamalarını da içeren geniş bir perspektifte ele alınabilir. Hastanın uyuma yönelik olmayan maladaptif tutumlarının farkındalığını sağlama, hastalıkla baş etmeyi sağlayacak yeni beceriler kazandırma ve yaşam tarzında kalıcı değişikler sağlanması psikoterapi sürecinde gerçekleştirilecek temel konulardır. Hastanın kişilik özellikleri, beklentileri ve motivasyonları psikoterapist tarafından ayrıntılı olarak ele alınır.
Yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde günümüzde farmakoterapi seçenekleri çok ilerlemiştir. Benzodiazepinler, hidroksizin, buspiron, serotonin- norepinefrin gerialım inhibitörleri ve seçici serotonin gerialım inhibitörleri hem akut dönem tedavisinde, hem de uzun dönemde başarı ile kullanılmaktadır.
Diazepam, alprazolam, klonazepam ve lorazepam ülkemizde bulunan ve sıklıkla tercih ettiğimiz benzodiazepin grubu ilaçlardır. Bu grup ilaçlar endişeyi düzeltmemekle birlikte aşırı uyarılma ve kas gerginliği gibi bedensel belirtileri azaltarak anksiyete üzerinde hâkimiyet sağlarlar. Tolerans ve bağımlılık geliştirme potansiyelleri gözönünde tutularak belli süre kullanıp, azaltılarak kesilirler.
Antidepresan ilaçlar ise anksiyetenin psikolojik belirtilerini düzeltmede daha etkilidir. Patolojik korku ve endişe ile baş etmede rolleri büyüktür. Tedavi edici etkilerinin yavaş başlayacağı ve uzun süre kullanmak gerektiği bilinmelidir.
Yaygın anksiyete bozukluğunun psikoterapisinde farklı yaklaşımlar tercih edilebilir. Bilişsel davranışçı psikoterapi en sık kullanılan yöntemdir.
Bilişsel terapide, olumsuz inançlarla beslenen endişe ve endişenin bir başa çıkma taktiği olarak olumlu inançlarla sürdürülmesi ile “endişelenmekten endişe duymak” kavramları temel alınır. Endişelenmenin kendimizi, sevdiklerimizi ve kötü olayları engelleyeceğine olan inanç, endişenin bir başa çıkma mekanizması olarak kullanılmasıdır. Bu bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük, sorunun algılanma, değerlendirme ve kontrol edilmesinde yetersizlikler ile bilişsel kaçınma vardır. Bilişsel kaçınma da, tehdit edici düşünce ve zihinsel imgelerden kaçınıldığında bedensel belirtilerin azalmasının yol açtığı olumsuz pekiştirme söz konusudur.
Bilişsel davranışçı terapide, terapist öncelikle duygu, düşünce, davranış ve bedensel belirtiler arasındaki bağlantılara değinir. Endişe farkındalığı eğitimi psikoterapistin birinci ağırlık noktasıdır. Burada endişenin azaltılmasının önemine dikkat çekilir. Danışanın gündemdeki sorunlarla ilgili endişesiyle, gelecekte olma olasılığı düşük durumlarla ilgili endişeleri ayırt etmeyi öğrenmesi önemlidir. İleride iflas ederek parasız kalacağına dair bir endişe, bugünün sorunu olmayıp zihinden atılması gereken bir endişedir.
Dikkatini uzaklaştırma teknikleri, nefes ve gevşeme egzersizleri bilişsel davranışçı psikoterapilerin bir diğer uygulamalarıdır.
Terapi sürecinde danışan, endişe veren düşüncelerinin ne gibi kanıtları olduğunu, başka bir bakış açısı ve açıklama biçiminin olup olmadığını, başkalarının aynı durumda nasıl düşüneceğini, ya hep ya hiç tarzında mı düşündüğünü, standartlarını ulaşamayacağı kadar yüksek mi tuttuğunu, sorumluluk alanlarını fazla mı abarttığını, kendi yeteneklerini ve sorun çözme becerilerini dikkate alıp almadığını sorgular hale gelecektir. Olası senaryolar üzerinde baş etme taktikleri geliştirilecektir.
Bilişsel davranışçı terapiler, yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde diğer psikoterapi yöntemlerine ve ilaç tedavilerine göre daha etkilidir.
Bağlanma sorunları ve işlevsel olmayan bilişsel-kişilerarası döngüyü ele alan kişiler arası psikoterapi ile danışanın kendisine daha doyum sağlayıcı biçimde yaklaşmasını ve duygusal sıkıntılarını düzenleyebilmesini amaçlayan duygu odaklı psikoterapiler de yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde tercih edilen psikoterapi yöntemleridir.
Psikanalitik yaklaşım ise bilince çıkması istenmeyen içgüdüsel arzular ile bu arzuya karşı koyan yasakların çatışmasını temel alır. Kabul edilmesi güç düşünce ve duyguların bilince ulaşmasını engellemede benlik başarısız kalırsa anksiyete kalıcı olarak baş gösterecektir. Klinik tablo arzunun kendisinden ziyade, çatışmanın etkilerini taşır. Arzunun ve yasağın öğeleri birliktedir. Psikanalitik psikoterapide anksiyete yüzeyden derine takip edilir. Kaygıyı yatıştırmaktan ziyade köklerine bakılır.
Kısa süreli psikodinamik psikoterapiler de ise çocukluk travmalarından çok şimdiki dönemin analizi yapılarak, sergilenen direnç, kullanılan savunmalar, ego gücü değerlendirilerek benliğin yeniden yapılanması sağlanır.
Bazı psikiyatristler, kişiler arası terapilerin bilişsel davranışçı terapilerle bütünleştirilmesinin en iyi tedavi yöntemi olduğunu belirtmekle birlikte, tüm psikiyatristlerin ortak görüşü, yaygın anksiyete bozukluğu tedavisinde bilişsel davranışçı terapinin özel öneme sahip olduğudur.
Son söz olarak diyebiliriz ki, anksiyete tedavilerinde kalıcı çözüm ancak psikoterapi ile mümkündür.
Psikiyatrist E. Filiz Uluhan, Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi Antalya.