Depresyon

DepresyonGeçmişten günümüze depresyon: Latince "depressus" kelimesinden gelen depresyon, 17. yüzyıldan beri kullanılan bir terimdir.

Geçmişten günümüze depresyon: Latince "depressus" kelimesinden gelen depresyon, 17. yüzyıldan beri kullanılan bir terimdir. Sıkıntı, üzüntü, çökkünlük ve keder içeren duygusal tepkileri içerir. Yaşamın günlük içeriğinde zaman zaman herkeste olabilecek belirtilerdir.

Depresif bozukluk: Ruhsal bir rahatsızlığı tarif eden depresif bozukluk, duygusal bir tepkinin ötesinde günlük yaşamı olumsuz etkileyen, hatta yaşamsal işlevleri bozabilecek kadar güçlü belirti kümeleridir. Kederli ve karamsar bir duygu durumunu içeren disfori, kötümser düşünme, gelecek hakkında iyimserliğin kaybolup umutsuzluğa düşme hali, enerji azlığı, psikomotor hareketlerde yavaşlama, iştah ve uyku düzensizliklerini içeren bir klinik tablodur.

Hipokrat' a göre depresyon: Uzun süren üzüntüyü melankoli olarak tarifleyen Hipokrat, bu durumun kara safra ve lenf sıvısındaki dengesizliklerden kaynaklandığını belirtmiştir.

Kraepelin' e göre depresyon: Duygudurum bozuklukları içinde depresyonu "majör depresif bozukluk" tanımı içinde ele alır. Dünya sağlık örgütünün ICD sınıflandırmasında ise hastalık "depresif epizod" olarak isimlendirilmiştir. Günümüzde ortak yaklaşım, depresyonu hangi ekol içinde ele alırsanız alın, depresif bozukluk ve depresif duygu durumu olarak ikiye ayırır. Depresif duygudurumu ateş, tansiyon gibi bir bulgu olup zaman zaman hepimizde ortaya çıkan bir ruh halidir. Depresif bozukluk ise fiziksel, mental, biyolojik ve duygusal nedenlerden kaynaklanan kompleks bir belirti kümesidir. Depresif duygudurumu yaşantısal olaylara verilen doğal bir tepki iken, majör depresif bozukluk ruhsal hastalık boyutunu almıştır.

Endojen depresyon: Yaşamsal olaylardan ziyade biyolojik faktörlerin rol oynadığı depresyondur. Melankolik özellikli majör depresyon olarak da isimlendirilir.

Reaktif depresyon: Stres yaratan yaşantısal olayları takiben gelişen depresyon, psikiyatri dünyasında reaktif depresyon olarak isimlendirilir. Karşılaşılan stresin ağırlığı ile hastalığın şiddeti arasında bir bağ gösterilememiştir.

Depresyon sıklığı: Her dört kadından, her sekiz ila on erkekten biri hayatları boyunca en az bir kez depresif epizod geçirmektedir. 20-40 yaşlarında hastalık doruk yapmaktadır. Yaşam boyu majör depresyon geçirme riskimiz %4-20 arasındadır. Ayrı yaşayan ve boşanmışlarda, içe dönük, obsesif ve bağımlı kişilerde, işsiz ve sosyo ekonomik durumu bozuk olanlarda görülme sıklığı daha yüksektir. Kırsal kesimden kente geldikçe risk artmaktadır. Depresyona daha çok, bir orta yaş hastalığı da diyebiliriz.

Çocukluk yaşantılarının depresyonda rolü: Özellikle 11 yaş öncesi ebeveyn ayrılığı ya da anne-baba ölümü, ebeveynlerin çocuğa karşı ilgisiz tutumları, aile içi şiddet, aile içinde ya da yakın çevrede cinsel istismara uğrama gibi travmalar ileride olası depresyon riskini arttırmaktadır.

Kişilik özelliklerinin depresyonda rolü: Mükemmeliyetçi süper egoya sahip obsesif kompulsif kişilik, ilgiye büyük ihtiyaç ve özlem duyan histrionik, pasif-bağımlı ve borderline kişilik bozukluklarında depresyona daha sık rastlanır. Antisosyal ve paranoid kişilerde projeksiyon benzeri savunma mekanizmaları yoğun olarak kullanıldığından depresyon daha az görülmektedir.

Depresyonda kindling fenomeni: Tekrarlayan depresif epizod ataklarında giderek sosyal stres faktörlerinin rolü azalır ve biyolojik zemin daha önem kazanır. Bu durum psikiyatride kindling fenomeni olarak isimlendirilir.

Depresyonda diğer hastalıkların rolü: Distimi, anksiyete bozuklukları, uyku bozuklukları, alkol ve madde kötüye kullanımı, steroid benzeri bazı ilaçlar, parkinson, alzheimer, inme gibi nörolojik hastalıklarda depresyon olasılığı yükselmektedir. Bir kez depresif epizod geçirenlerin de yeni bir atak geçirme riski normal popülasyona oranla çok daha fazladır.

Depresyonda klinik görünüm: Depresyonu hastalık olarak kabul etmek için elem, keder duygularını içeren duygusal yaşantının süreklilik kazanıp, günlük yaşamı bozacak yoğunlukta olması gerekir. Eskiden zevk veren durumlardan artık zevk alamama, olağan etkinliklere karşı ilgi kaybı, karamsarlık, umutsuzluk, kötümser düşünceler, değersizlik ve suçluluk duyguları, kendine güvende azalma, her hangi bir şeye odaklanamama, karar vermede güçlük çekme, uykusuzluk ya da aşırı uyuma şeklinde uyku bozuklukları, dünyanın yaşamaya değmediği gibi algılar, sık sık yineleyen ölüm düşünceleri depresyonun en önemli belirtileridir. Bu arada kişide mental ve fiziksel enerji azlığından kaynaklanan psikomotor bir yavaşlama, düşünce içeriğinde kısıtlanma, bilişsel bir yavaşlama ve bireyin kişisel işlevselliğinde tümden bir azalma mevcuttur.

Majör depresyon belirtileri: Her yaşta görülebilmekle birlikte 40-50 yaşlarında daha sıktır. Kadınları erkeklere oranla 2 misli daha fazla etkilemektedir.

  1. Yaşamaktan zevk alamama, karamsarlık, kendini kederli ve elemli hissetme, moralsizlik,
  2. Boşluk duygusuna kapılma, umutsuzluk, mutsuzluk, hiçbir şeyin iyi yanını göremeyip kötümser düşüncelerle kaplanma ile karakterize çökkün duygudurumu hali mevcuttur. Hastalar sabah yataktan kalkmakta zorlanırlar, güne başlamak büyük ızdırap verir. Akşama doğru açılırlar, kendilerini daha iyi hissederler. Espriler anlamsızlaşmıştır, keyif verici olaylar mutluluk vermez.
  3. İşine ve çevresine eskiden gösterdiği ilgiden vazgeçmiş, daha önce yapmaktan zevk aldığı etkinliklerden zevk alamaz olmuştur.
  4. Çoğu hastada çökkün duyguduruma nedeni bilinmeyen bir sıkıntı ve bunaltı (anksiyete) eşlik eder. Kişi gergindir ve rahatlayamaz. Engellenmeye tahammülü yoktur. Birçok kişi psikiyatriye sadece sinirlilik şikâyeti ile başvurur.
  5. Bazı hastalar duygusal tepki veremez hale gelir. Derin affektif anesteziye giren hastalar "çocuğumun hastalanmasına bile üzülmüyorum", "annemin ölümü bile bende bir şey hissettirmedi" gibi duygusal tepkisizlik içine girip, bundan dolayı kendilerini suçlayabilirler.
  6. Düşünce süreci ve akışı bozulmuştur, kişi sorulan soruları cevaplayacak gücü bile kendinde bulamayabilir.
  7. Düşünce içeriğindeki bozukluğa bağlı olarak suçluluk ve değersizlik duyguları, kendini, çevreyi ve dünyayı olumsuz görme hali, basit umutsuzluk tablosundan "Kotard sendromu" dediğimiz günahları ya da suçları nedeniyle ölmeyip yaşam boyu cezalandırılacağına dair çok derin umutsuzluk düşünceleri, kararsızlık, sıradan bedensel uğraşlardan ağır hipokondriyak uğraşlara kadar giden kendine yönelme, obsesif uğraşlar ve fobiler, intihar düşünceleri benliği sarabilir.
  8. Konsantrasyon güçlüğü çeker, dikkatini toplayamaz. Unutkanlık artar. Nadiren hallüsinasyon (varsanı) ve illüzyon (yanılsama) şeklinde algı bozuklukları görülebilir.
  9. Yorgunluk, bitkinlik gibi enerji azalması belirtileri çok sıktır. Banyo yapmak, diş fırçalamak gibi günlük aktivitelerini bile yapmak istemeyebilirler.
  10. Çoğu hasta açlık hissetmeyip, yeme ihtiyacı duymazken bazı hastalarda da aşırı yeme gözlenebilir.
  11. Uyku da iştah gibi iki yönlü işlev gösterebilir. Bazı hastalar uykuya dalmakta güçlük çekmekten, uyuyamamaktan, sabah erken uyanmaktan şikâyet ederken bazı hastalar 14-15 saat uyumalarına rağmen uykuya doyamazlar. Psikiyatrideki uyku bozukluklarının tedavisinde depresyon ihtimali özellikle dikkate alınmalıdır.
  12. Cinsel istek kaybı da depresyonda dikkat çekicidir. Libido kaybı depresyonun erken dönemlerinde ortaya çıkar ve tedaviyle en geç düzelen belirtilerdendir.
  13. Mimiklerde, jestlerde, konuşma hızında, yürümede yani her alanda psikomotor bir yavaşlama söz konusudur.
  14. Bazen sıkıntı ve bunaltı duygusu motor davranışlarla dışarıya vurur. Buna ajitasyon denir. Hasta kıpır kıpırdır, oflar puflar, sık soluk alır, elleriyle, saçlarıyla oynayabilir, arka arkaya sigara içebilir, dövünüp, üstünü başını yırtıp, bağırıp çağırma gibi davranışlar sergileyebilir.

Maskeli depresyon: Psikolojik belirtileri ve yaşamsal sorunları görmemeyi tercih eden hastada bedensel yakınmaları, alkol ya da madde kullanımı veya cinsel işlev bozuklukları ön plana çıkmıştır. Uyku bozukluğu ve ilgi odaklarında azalma dışında klasik depresyon bulguları gözlenmez. Hasta sıklıkla baş ve ense ağrıları, sırt ve bel ağrıları, ciddi bir hastalığı olduğuna dair korkularla mücadele içindedir.

Kotard sendromu: Melankolik depresyonun psikotik belirtilerle seyreden kronik ve ağır bir şeklidir. Hasta iç organlarının çürüdüğü, kalbinin çalışmadığı, sonsuza dek cezalandırılıp ızdırap çekecek bir suçlu olduğuna dair somatik, nihilistik ve suçluluk hezeyanlarına sahiptir. Bu hastalar bazen cinsel organlarını kesme, boğazlarını kesme gibi kendine zarar verici eylemlere girişebilirler.

Atipik depresyon: Ağır olmayan genel bir depresif tablo mevcuttur. 15-40 yaşlarında sıktır. Aynı gün içinde çok farklı duygudurum değişiklikleri izlenebilir. Aşırı iştah, aşırı uyku, fobik anksiyete belirtileri ve somatik şikâyetler, alkol ve madde kullanımına eğilim dikkati çeker.

Puerperal depresyon: Kadınlarda doğum sonrası gözlenen depresyon tablosudur. Gebelik hüznü ya da bebek hüznü (baby blues) denen doğum sonrası 3-4. günlerde başlayıp 1-2 hafta içinde destek ve güven verme ile kendiliğinden geçen hafif bir tablodan, doğumdan 15-20 gün sonra başlayıp, 1 yıl kadar devam edebilen ciddi tedavi gerektiren postnatal depresyon ve sanrılarla seyreden daha ağır bir klinik seyir gösteren farklı depresyon tipleri mevcuttur.

Depresyon Terapisi Antalya.
Antalya Psikiyatri Merkezi.
Psikoterapi Antalya.