Benliğin Savunma Düzenekleri
Benliğin savunma düzenekleri çatışma ve bunaltıya karşı kullanılan, bilinç dışı benlik işlemleridir ve birey kullandığı savunmanın bilincinde değildir.
Bunaltı, iç dünyada yaşanan çatışma ve duyumsanan tehlikeyi haber veren tepki olup, psikolojide uyaran bunaltı (signal anxiety) olarak isimlendirilir. Savunma mekanizmaları birçok karmaşık davranışın gerçek anlamını açıklamayı sağlar.
Bastırma (repression):
Dürtü, anı ve deneyimlerin bilinçdışına atılarak orada tutulması "bastırma" savunma düzeneğidir. Çağdaş psikiyatrinin temel kavramlarından olan bastırma, Sigmund Freud tarafından bilinçdışı kuramıyla da birleştirilerek psikanalizin temelini oluşturmuştur.
Benlik, bilinçdışındaki dürtü, istek, anı ve duyguların bilinç düzeyine çıkmasını istemez. Bunlar, benliğe acı ve bunaltı veren, üst benlikçe yargılanıp yasaklanmış ögelerdir. Bastırma, en yaygın kullanılan savunma düzeneği olup, her insan tarafından kullanılır. Bastırılan duygu, dürtü ve anılar ne kadar fazla ise kişinin yeni doyum ve uyum yolları öğrenmesi zorlaşmakta, kişiliğin sağlıklı gelişimi engellenmektedir.
Kendini bilen, kendini tanıyan insanlarda bastırma düzeneğinin yoğun kullanımı yoktur. Bu, bastırma hiç kullanılmamalı, gereksiz ve zararlı gibi anlaşılmamalıdır. Bilinçdışı dürtü ve eğilimlerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması, kişinin dağılmasına yol açabilir. Şizofrenik bozukluklarda bu durum söz konusudur.
Özellikle 4–5 yaşlarında anne babaya duyulan kıskançlık, cinsel istek, korku gibi duygular bir zaman sonra bilinçdışının derinliklerine itilir. Bunlar kısmen "yüceleştirme düzeneği" gibi savunma düzenekleriyle önemli değişikliklere uğrarken, bazı kişilerde bilinçdışında karmaşık bir tutku, saplantı halinde kalır. Birey bunların farkında değildir fakat davranışları yönlendiren güçler bunlardır. Bastırma düzeneği zayıfladığında, bastırılmış duygu ve dürtüler bilinç düzeyine çıkar, benlik tehdit altında kalarak bunaltı duyulur. Bu da çok çeşitli davranış örüntülerine ve ruhsal sorunlara yol açabilir. Evlenememe, cinsel kimlik sorunları, cinsel güç sorunları, bağlanamama gibi pek çok sorunun altında bunlar yatabilir.
Bastırma düzeneği, günlük yaşamda dil ve devinim sürçmeleri (parapraksi) olarak kendini ortaya koyar. Küçük unutkanlıklar, çeşitli dalgınlıklar, dilimizin ucunda dediğimiz şeyler, yanlış anlatımlar, kelime atlamaları, çoğu kez bastırma düzeneğinin yüzeye çıkma durumlarıdır. Ağır biçimlerinde bireyler bayılma nöbetleri gibi tepkilerle, açığa çıkan yaşantıyı tümüyle ya da bazı parçalarıyla hiç anımsamama yoluna gidebilirler.
Yadsıma (inkar):
İlkel savunma mekanizmalarından olan yadsıma, bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemezliğe gelmektir. Bu sayede insan acıdan kaçmış olur. Birey bunun bilincinde değildir, utanç ya da suçluluk duygusu doğurabilen eski deneyimlerini, bazı özürlerini hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi algılar. Bunalım ve acıyı kendine yakıştıramaması bunda etkendir.
Öfke, bireyler tarafından en çok yadsınan duygudur. Kişinin öfkeli olduğu dışarıdan rahatlıkla görülmesine rağmen, çoğu insan bunun farkında değildir ve ben öfkeli değilim der. Bu yadsımadan kaynaklanır. Narsisistik kişiler yaşlanmayı, çirkinleşmeyi, hastalık ve sakatlığı yadsıma gereksinimi duyabilirler. Üst benlikleri ağır derecede yargılayıcı ve suçlayıcı olan kişiler bazen doğal cinselliklerini dahi yadsıma yoluna gidebilirler. Kanserli bir hastanın, yakında öleceğini bilmesine rağmen, hastalığını tümden yok sayarak moral kazanması yadsıma düzeneğinin olumlu çatışmasına bir örnektir. Bazı kişiler ise kanserde tamamen bilinçli şekilde, hastalığı ve sonucunu gerçekçi biçimde kabul ederek, mücadele etme yolunu da seçebilirler.
Herhangi bir gerçeğin deve kuşu misali kafayı toprağa gömerek kesin ve sarsılmaz biçimde yadsınması normal değildir. Psikozlarda yadsıma yaygın kullanılan bir savunma düzeneğidir. Gerçek yaşamda ağır bir bunaltı ve parçalanma, dağılma duygusu yaşayan şizofreni hastası, gerçek dünyanın birçok yanını yadsıma yolunu seçerek kendi dünyasında yaşamayı tercih edebilir.
Küçük çocuğunu trafik kazasında kaybeden bir anne, ölümü kabul etmeyerek onun yemeğini hazırlayıp, giysilerini yıkayıp ütüleyerek hazır tutmakta, akşamüzeri okuldan gelmesini bekleyerek kendini avutabilmektedir. Bu da patolojik bir yadsımadır.
Yadsıma, bastırma ile sıklıkla karışır. Yadsımada bilinçdışı kendine yakıştırmama, yok sayma vardır. Bunun yerini gerçek dışı inanış, kabulleniş ve düşünceler alır. Sanrı (hezeyan) oluşumunda, yadsıma temel düzenektir. Paranoid şizofrenide, kötülük görme sanrıları olan birey, içindeki kin, nefret ve düşmanlığı önce yadsır, sonra yadsıtarak kendine kötülük yapılacak gibi algılar.
Yansıtma (projeksiyon):
Bireyin kendi için yadsıdığı, kendine yakıştıramadığı örüntüleri başkalarında görmesi, oldukça rahatlatıcı, ilkel bir savunma düzeneğidir. Yansıtma düzeneğinde kişiye rahatsızlık veren duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşantılar ya dışarıya yansıtılarak, dışarıdaymış gibi ya da dışarıdan kendine yöneltiliyormuş gibi algılanır. Öfke, kin ve haset duygularıyla dolu biri yansıtma düzeneğiyle "benim başarımı çekemedikleri için benden nefret ediyorlar" diyebilir. Gözü dışarıda veya gizli ilişki yaşayan bir erkek, eşinin kendisinden hoşlanıp hoşlanmadığını, başka erkeklere ilgi duyup duymadığını sorgulayıp, eşinden kuşkulanma tepkisi verebilir. Burada üst benliğin etkisi altında baskılanan ve suçlanan benlik, kendini rahatlatmak için yasaklanmış olan eylemi yadsımakta, eşinde var olduğuna dair yansıtma yaparak kendini temize çıkarmaya çalışmaktadır.
Paranoid psikozlarda hasta, yansıtma düzeneğini kullanarak izlendiğine, aldatıldığına, kendine kötülük yapılacağına inanır. Bunlar mantıksal tartışma ile değiştirilemez. Kişi içindeki kin, nefret duygularını ve sapkın düşünceleri "bana eşcinsel diyorlar, bana düşmanca bakıyorlar, benden nefret ediyorlar, bana kötülük yapacaklar" gibi düşüncelerle benliğini zorlayan yasak dürtülerin kendinde olmadığını, başkalarında olduğuna inanarak savunma yapar.
İçe atım (İntrojeksiyon):
İçe-atım savunma mekanizmasında bir başkasının tüm varlığı veya bir kısmı benliğin içine atılır, içe atılan nesne benlik içinde yaşatılır, onunla ilişki kurulur. İlkel savunma düzeneklerindendir. Özdeşim düzeneğinin bir öncüsü gibi olmakla birlikte, özdeşimde başka bireyin özellikleri benimsenerek kendi benliğinin bir parçası haline gelirken, içe-atımda ayrı bir parça olarak yaşatılır.
İçe-atımı özellikle intihar olgularında görebiliriz. İçe-atılmış bir sevgi nesnesine duyulan ağır kin ve nefretten kurtulmak isteyen kişi, içe-atılmış nesneyi yok etmek için özkıyıma gidebilir.
İçe-alım eylemi de sıklıkla içe-atım ile karıştırılır. İçe-alım da bebeğin ve çocuğun bedensel ve ruhsal yapısını geliştirmek, zenginleştirmek amacıyla doyum sağlayan olumlu şeylerin içe alımı söz konusudur. Annenin bebeğini emzirmesi, altını temizlemesi, anne göğsünün sıcaklığı, annenin bebeğiyle konuşması, ninni söylemesi ve çevreden gelen doyum sağlayıcı tüm uyaranlar içe-alım nesneleridir.
İçe-atımda, herhangi bir nesne yaşatılmak ya da yok edilmek üzere ayrı bir nesne olarak benlikte tutulur. Yabancı nesne ilkel bir savunma ile ya hep ya hiç tarzında, ya yaşatılır ya da yok edilmek istenir. Şizofreni hastaları hekimlerini ya da bir yakınlarını içe atarak, yalnız kaldığı zamanlarda onunla kendi kendine konuşup, kavga edebilir, sevgi gösterilerinde bulunabilir.
Bölme (Splitting):
İçe-atılmış nesnenin ya da insan benliğinde bulunan doğal dürtülerin hiçbir esnekliğe tutulmadan iyi ve kötü olarak nitelenip, iyinin yaşatılmaya, kötünün yok edilmeye veya tam tersinin yapılmaya çalışılmasıdır. Bölme, en ilkel savunma düzeneklerindendir. Şizofreni ve sınır bozukluklarında belirgin olarak bulunur. Şizofreni olgularında parçalanma ve dağılmada bölme önemli yer tutar. Burada hastada "iyi ben" ile "kötü ben" arasında bir bocalama söz konusudur. Özellikle benlikte yaşatılan ilk ve en önemli nesne olan annenin iyi ve kötü olarak iki parça halinde tutulması benliğin de bölünmeye uğramasına neden olmakta ve hasta dağılmaktadır. Benlikteki bu bölünmeye "ego splitting" denir.
Çözülme (Dissosiasyon):
Zihindeki bazı düşünce, duygu kümeleri ya da karmaşa ve çelişkilerin bağlantılı oldukları olay ve anılardan koparak özerkleşip, otonomi kazanmaları sonucu benliği etkilemeleri çözülme olarak tanımlanır. Uyurgezerlik, histerik unutmalar, çoğul kişilik gibi patolojilerde rol aldığı kabul edilmektedir. Zaman zaman bölme ile aynı anlamda kullanılabilmektedir. Şizofrenide benlik bütünlüğünün dağılması da çözülmedir. Pierre Janet gibi bazı uzmanlar çözülmeyi bir savunma düzeneğinden ziyade bir sonuç gibi görseler de günümüzde çatışma ve bunaltıyı yatıştırıcı bir düzenek olarak görme eğilimi vardır. Konversif bayılma nöbetleri de tipik çözülme reaksiyonudur. İkili ya da çoğul kişilik durumlarında da bir düşünce, zihin bütünlüğünden ayrılarak apayrı bir davranış ortaya çıkarmakta, yani çözülme neticesi bireyin bir parçası diğerinden habersiz çalışmakta, bu parçalar birbirini tanımamaktadır.
Yer değiştirme:
Benlikçe kabul edilmeyen, çatışma ve bunaltıya neden olabilecek bir dürtü ya da duygunun asıl nesnesi yerine başka bir nesneye yöneltilmesidir. Anne ya da babasına derin öfke ve saldırganlık duygusu hisseden bir ergenin bunu başka otorite figürlerine yöneltmesi veya arkadaşlarıyla bir hiç uğruna kavga etmesi, işyerinde patrona kızıp bir şey yapamayan adamın evde eşine veya çocuklarına şiddet uygulaması yer değiştirme örnekleridir.
Yer değiştirme düzeneği en çok düşlerde açığa çıkar. Sıkıntı kaynağı olan dürtü, duygu ve anılar kılık değiştirmiş simge ve sembollerle kendini gösterir.
Fobik nevrozlarda yer değiştirme düzeneği önemli yer tutar. Freud'un klasik, atlardan ürken küçük Hans vakasında asıl korku nesnesi babasıdır. Agorafobilerin altında da bilinçdışı yasak dürtüler ve gereksinimlerin doğurduğu korkular sıklıkla yatar.
Obsesif kompulsif bozuklukta da yer değiştirme düzeneğinin önemli rolü vardır. Katı ve acımasız üst benlik yüzünden kendini suçlu veya kirli hisseden birey ellerini veya bedenini yıkayarak ruhsal kirlilik duygusunu atmaya çalışır.
Kendine Yöneltme:
Doyum sağlayıcı birçok nesne yasalar, inançlar, gelenekler ya da bireyin kendi içinden gelen değerlerle yasaklanır. Bu yasakların yarattığı bunaltıyı azaltmanın bir yolu da kendine yöneltmedir. Sevdiklerine kızınca kendi canını acıtmak, kendine ceza vermek böyle bir yöntemdir. Bunun ileri aşamasında birey içinde yaşattığı sevgi nesnesini ya da benlik saygısını yitirdiğinde intihara yönelebilir.
Akla Uygunlaştırma (Rasyonalizasyon):
Burada benlik için acı verici ve bunaltıcı bir durum, akla yatkın, sıkıntı vermeyecek bir nedenle açıklanır. Geçimsiz, sevimsiz, arkadaşları tarafından dışlanan ve insanları sevmeyen biri, yalnızlıktan hoşlandığını, bunun kendi tercihi olduğunu söyleyebilir. Bir yaşlıyı kandırarak elindeki parayı alan biri, kendi vicdanını rahatlatmak için ben yapmasam başkalarına nasıl olsa kanacaktı diyebilir. Ders çalışmayıp, kırık not alan bir öğrenci öğretmenlerin kendine taktığını, öğretmenlerin yetersiz olduğunu, derslerin yararının bulunmadığını savunabilir. Sabahları işe geç gelen bir memur, sabah erken saatte verimli olamadığını ifade edebilir. Yani kişilerin her soruna, uygun bir bahaneleri vardır. Ağır kişilik bozukluklarında, alkol ve madde tutkunlarında bu savunma düzeneği çok sık kullanılır, bu durumda topluma uyum zorlaşır.
Karşıt Tepki Kurma (Reaksiyon-Formasyon):
Kişi bilinçdışı yasak dürtü ve eğilimlerinin tam tersi tepkiler vererek benliğini rahatlatma yolunu seçebilir. İçinde kin, nefret, kabalık eğilimleri olan biri aşırı derecede kibar ve nazik davranırken, pislik, kirlilik, dağınıklık eğilimleri olan biri titiz, düzenli, temizlik düşkünü tutum alabilir. Normal cinsel dürtüleri bile katı ahlakçı bir tutumla birey kendine dahi yasaklayabilir. Özellikle her türlü bağnazlığın altında karşıt tepki kurma düzeneği söz konusudur. Tanrı adına, din adına, ahlak adına takınılan tutumların altında çoğu kez kişinin kendi içindeki ayartıcı dürtüleri durdurma gereksinimi vardır. Başkalarını sömüren ve sömürmeye eğilimli biri sık sık insan eşitliğinden, hak ve adaletten söz edebilir.
Burada yüceleştirme (sublimasyon) iyi ayırt edilmelidir. Yüceleştirmede bilinçdışı dürtülere karşı bir savaşım, bir zorlama yoktur, bunlar tamamen içselleştirilmiştir.
İçindeki olumsuz dürtülerle savaşmakta ve onları frenlemekte kullanılan karşıt tepki kurma, obsesif kompulsif bozukluk ve anal kişiliğin (aşırı cimrilik, düzenlilik, titizlik, inatçılık ve kararsızlık söz konusudur) temel savunma düzeneklerindendir.
Düşünselleştirme (Entellektüalizasyon):
Yasak dürtülerin, kötü anı ve yaşantıların akılcı yetiler ve bilgilerle açıklanarak, asıl bunalım kaynağının üzerinin örtülmesidir. Okumuş, bilgi birikimi yüksek kişilerce kullanılan bir savunma düzeneğidir. Kişi, sorunlarına bir uzman edasıyla yaklaşır, hastalığına adlar bulur, nedenlerini bilimsel yollarla açıklamaya çalışır. Kendi sorunlarını dünya sorunları, ülkenin sosyoekonomik sorunları, kültürel problemler v.s ile bağdaştırır, kendi özeline inmek yerine genel tartışmalara girmeyi tercih eder. Genellikle temelde iğdişlik korkusu, Oedipus kompleksi gibi sorunlar vardır. Anlatımlarının kendi sorunları ile olan bağlantısını bir türlü kuramaz ve kabullenmez.
Yalıtma (İzolasyon):
Her türlü anı, algı, yaşantının hem bilişsel, hem duygusal yönleri vardır. Olay yeri, zamanı, nedenleri bilişsel yanı oluştururken, o sıradaki kin, nefret, öfke, hoşlanma, kızgınlık, sevinç gibi hisler ise duygusal yanı oluşturur.
Yalıtma düzeneğinde bir anının bilişsel yanı korunarak tümüyle hatırlanabilirken duygusal yönü bastırılmış ya da ilgisiz gibi görünen başka bir nesneye aktarılmıştır. Kişi yaşadığı hoş veya kötü bir anıyı hiçbir duygu yükü olmaksızın kuru kuruya anlatır. O olayı sanki başka biri yaşamış da kendisi dışarıdan katılmış gibidir.
Obsesif kompulsif bozuklukta sık kullanılan bir savunma düzeneğidir. Hastalıklarıyla ilgili kendilerince ilginç buldukları bir takım olayları belleklerinde tutarken, birçok olay ve duygu yükünü bastırırlar. Bu nedenle psikoterapide anlattıklarının çoğu kez bir yararı olmaz.
Döndürme (Konversiyon):
Ağır bir bunaltıda bir süreliğine bilincin uyaranlara kendini kapatarak benliği korumasıdır. Eşiyle kavga eden bir kadının aniden bayılıvermesi böyle bir reaksiyondur. Bu tabloya kol ve bacakların tutmaması, görme ve işitme bozukluğu gibi belirtiler de eklenebilir. Bu işlev bozuklukları o anda bunaltıyı durdururken, bunaltı ile ilgili bir dürtü ve çatışmayı simgeleştirir. Geğirme tarzında dispeptik yakınmalar da benzer tepkilerdendir.
Bu savunma mekanizması o anda bunaltıyı durdurarak birincil kazanç sağlarken, hasta olarak el üstünde tutulmasına, sorumluluklarının azalmasına sebep olması nedeniyle ikincil kazanç getirirler.
Somutlaştırma:
Karmaşık ve belirsiz durumlar zihni tedirgin eder. Belirsizliğe dayanamayan, sıkıntı ve bunaltı içinde kalan zihin açık ve somut olmayan, belirsiz şeyleri somut ve belirli hale getirmeye çalışır. Burada somutlaştırma düzeneği devreye girer, ruhsal bir sıkıntı kalp nevrozu gibi fiziksel bir rahatsızlığa bağlanabilir. Karmaşık ve açıklanamayan bir kuşku paranoid psikozda olduğu gibi belirli bir düşmanla ilişkilendirilir. Fobilerdeki yer değiştirme düzeneğinde de somutlaştırmanın rolü vardır. Cin, şeytan, büyü, nazar gibi doğaüstü güçlere bağlanan birçok sorun da somutlaştırma ihtiyacındandır.
Saplanma (Fiksasyon):
Basamak basamak ilerleyen gelişim sürecinde, bir basamakta saplanıp kalmak, sonraki basamakların gereklerine uyamamayı doğurur. Bir gelişme döneminde aşırı engellenme ve bir dönemde aşırı doyurulma, saplanma sonucu bağımlı kişilik gelişimine yol açabilir. Bu kişiler tüm dünya kendisine borçluymuş gibi davranarak, hep dışarıdan verilmeyi beklerler.
Gerileme (Regresyon):
Ulaşılan bir gelişme dönemi kişi için ileri derecede kaygı yaratıcı olursa bireye gerileme savunma düzeneği ile daha önceki dönemlerine dönebilir. Kardeşini kıskanan ve yeterince ilgi görmediğine inanan 6 yaşındaki çocuğun çişini, kakasını kaçırması bir gerileme örneğidir. Ağır bedensel rahatsızlıklar geçiren erişkinler de, gerileme belirtileri göstererek çocuklaşıp, sorumluluklarından kaçarak eş veya çocuklarından bakım talep edebilirler. Şizofrenili hastaların küçük bir çocuk havasındaki düşünce yapıları gerilemedendir. Çocukluk çağında oyunlarda, yetişkin çağda eğlence ve sohbet ortamlarında gelip geçici gerileme ve çocuklaşma anksiyeteyi azaltıcı normal bir savunmadır.
Özdeşim:
Başka bir kişinin duygu, davranış, değer ve inançlarını benimseyerek, kendi benliğimizde özümseyip kişiliğimizin bir parçası haline getirmek, özdeşim olarak tanımlanır. Özdeşim, çocukluktan yetişkinliğe kadar kullanılan hem olgunlaşma hem de bir savunma düzeneğidir.
Gelişimsel özdeşimde çocuk önce anne-babanın değer yargılarını, dünya görüşlerini, düşünce ve davranışlarını benimseyerek kız ya da erkek benliğini sindirir ve toplumun benimsediği ortak değerleri özümser. Bu gelişmeyi sağlayabilmek için öncelikle 3–4 yaşlarındaki Ödipus çatışmasını aşmak gibi engelleri geçmek gerekmektedir. Burada erkek çocuk, annesini karşı cinsten biri olarak algılamaya başlamış ve artık babayı rakip olarak görmekte, aynı zamanda baba tarafından iğdiş edilme korkuları yaşamaktadır. Bu noktada özdeşim, savunma düzeneği olarak devreye girer ve çocuk baba ile çatışmasını bırakarak onunla özdeşim yapmaya başlar. İğdişlik korkusundan kurtulmak için babayı rakip olarak görmeyi bırakması onunla özdeşim yapması gerekmektedir.
Özdeşim sadece anne-babayla yapılmaz. Gelişimsel süreçte büyük kardeşler, dede ve nineler, öğretmenler, başka yakınlar, arkadaşlar, kahramanlar, toplum önderleri v.s zaman zaman özdeşim modelleri olacaktır. Yanlış ya da uygunsuz özdeşim durumunda ise olumsuz kişilik özellikleri, cinsel kimlik bozuklukları, cinsel uyum sorunları görülme şansı artacaktır.
Yansıtmalı özdeşim:
Çocuklar bazen anne-baba algılarını onların gerçek özelliklerine göre değil onlarda görmek istedikleri ya da kendi zihinlerinde oluşturdukları şablona göre geliştirirler. Bu yansıtmalı özdeşimdir.
Bazen de çocuk kendindeki olumsuz yanı ebeveyne yansıtır, bu sayede artık kendinde olumsuz yan yoktur. Bazen de kendi içindeki olumsuzluğu attığı ve öyle olmaya zorladığı ebeveyniyle tekrar özdeşim yaparak, onlar gibi olduğunu sanır ve bu özdeşleşmeyi savunma olarak kullanır.
Yüceleştirme (Sublimasyon):
Doğal dürtülerin asıl amaç ve nesnelerini bırakarak, toplum içinde onay gören yaratıcı, yapıcı eylemlerde kullanılabilir hale gelmesi yüceleştirme düzeneği ile sağlanır. Çocukluktaki cinsel konuları öğrenme tutkusu zamanla bilinmeyeni öğrenme tutkusuna, saldırganlık dürtüsü yaratıcılık enerjisine, anneye bağımlılık ve sevilme gereksinimi sevebilme yeteneğine, uyumlu ve doyumlu cinsel ilişki kurabilmeye zemin hazırlar. Sağlıklı bir gelişme sürecinde birçok dürtü olgunlaşacak, farklı doyum yolları bulacaktır. Yüceleştirmede bilinçdışı bir bunaltı kaynağına karşı savunma, gereksiz bir enerji kaybı yoktur. Bu nedenle yüceleştirme, anormal yanı olmayan tek düzenektir.
Diğergâmlık:
Bireyin, karşılık beklemeden diğer insanlar için fedakârlık yapabilmesi, onlara hizmet edip, yardımcı olmasıdır. Bu kişinin özsaygısını arttırıcı bir eylemdir. Diğerkâmca teslimiyette ise kişi kendine zarar verecek şekilde başkalarına hizmet eder, başkaları için kendini helak eder. Bu sağlıksız bir yaklaşımdır.
Diğergâmlık, günümüzün en büyük problemlerinden ben-merkezcilik ile savaşta korunup, güçlendirilmemsi gereken insani meziyetlerdendir. Tüm memelilerde görülen diğerkâmlık evrimsel bir süreçtir. Yakın ilişkiler kurma özelliği de diğerkâmlıkla yakın ilişkili bir savunma düzeneğidir. Burada iç huzuru sağlamak ve kaygıyı gidermek için başkalarıyla yakın ilişki ve dostluklar kurmak, onlara yardım etmek, destek olmak söz konusudur. Dertleri ve sevinçleri samimiyetle paylaşmak esastır.
Antalya Psikiyatri Merkezi.
Psikoterapi Merkezi Antalya.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Filiz Uluhan.